PMG Bölüm 41 De burdaymış :D
Çevirmen: OwerlordDüzenleyen: I Hate PandaYayınlayan: Aydehan
Önceki Bölüm Tanıtım Sonraki Bölüm
Peerless Martial God Bölüm 41- Suikastçı
Lin Feng odasında yatağının üzerinde eğitim yapıyordu. Karanlık ruhunu serbest bırakmıştı ve etrafında Qi uçuşuyordu. Lin Feng in şu anda ruhunu salması ile birlikte işitme duyusu son derece güçleniyordu isterse restoranda konuşulanları bile duyabilirdi. Bu durum karanlık ruhu sayesinde oluyordu. Cennet ve Dünya Qi si kesintisiz bir şekilde Lin Feng in vücuduna nüfuz ediyordu. Hafifçe belirsiz beyaz bir ışık gördü ve bunun anlamı dokuzuncu Qi katmanının zirvesine ulaşmış olduğuydu.
Eğer Lin Feng darboğazı aşabilirse sonunda Lin Qi katmanına ulaşmış olacaktı. O eğer bu seviyeye ulaşırsa eskisinden çok daha güçlü olacaktı. Tam bu sırada dışarda bazı gölgelerin olduğunu fark etti. Grup kalabalığın arasında bir hayalet gibi ilerliyordu. Hepsinde öküz boynuzundan yapılma bir yay vardı. Bu yayların gücü olağan üstüydü. Qi tabakasındaki uygulayıcılar bu öküz yayını kullanarak inanılmaz bir güç kazanıyorlardı.
Dışardaki grubun içerisindeki gölgelerden biri olabildiğince sessiz bir şekilde “Oda numarası 2, en iyisi onu rahatsız etmemek yoksa bu çok zahmetli olabilir.” dedi. Konuşan gölge elinde tüylü bir yelpaze tutuyordu. Hepsi hızlıca 2 numaralı odaya doğru ilerledi, hanın içerisinden kimse onları fark edememişti.
Kısa bir süre sonra sayıları yaklaşın on olan gölgeler 2 numaralı odanın kapısının önünde belirdiler. Son derece çevik ve zarif hareket ediyorlardı neredeyse hiç ses çıkarmıyorlardı. Hemen hemen kimse onların Han a girdiğini görmemişti onları fark edebilen tek kişi Lin Feng idi. Gölgelerin gücü kişiden kişiye değişiyor gibiydi tek bakışta güçlerinin ne olduğunu söylemek imkansızdı.
Gölgelerden biri sırtındaki yay ı aldı ve bir ok yerleştirdi. Kirişini yavaş yavaş çekmeye başladı.
“ATEŞ!”
Bir anda handa bir ses duyuldu. Bu okların ahşap kapıyı delmesinin sesiydi. Oklar kapıyı tamamen kırdı ve içerde bir yuvarlanma sesi duyuldu.
İçlerinden biri “Gidelim!” dedi ve bir diğer gölgede kontrol etmek için odaya girdi.
Ancak odayı kontrol ettikleri zaman içerde kimsenin olmadığını fark ettiler. Sadece son derece kaliteli görünen ahşap yatağı tahrip etmişlerdi. Yatakta çeşitli malzemelerden yapılmış bir insan şekli vardı. O şekilden başka odada hiçbir şey yoktu. Gölgelerden ikisi odanın içini kolaçan ederken aniden havayı kesen bir kılıç ve korkunç bir gök gürültüsü duyuldu. Soğuk gümüş renkli kılıç karanlığın içinde parladı. Karanlığın içinde acımasız ve kana susamış bir çift göz onlara bakıyordu. Gök gürültüsü odanın içinde yankılandıktan sonra iki korkunç çığlık duyuldu. İki ceset odanın görülemeyecek kısmına doğru yuvarlandı.
Bu insanlar Han a girince Lin Feng pek umursamamıştı ama odasının önüne geldikleri anda durumu hemen anladı. Görünüşe göre onu öldürmek için gelmişlerdi. Lin Feng oklarla vurulmamak için odanın uzak bir köşesine geçmişti. Duvara yaslanmıştı ve yayın onu vurma açısından uzaklaşmıştı. Diğerlerinin dışardan onu görmesi imkansız bir hale gelmişti. Odanın karanlık olması da pusu için çok elverişli bir hal almıştı. Lin Feng okun saldırı gücünü görünce onları fark ettiği için kendini şanslı hissetmişti. Eğer Lin Feng kör bir açıya geçmeseydi o oklarla vurulduğu anda ölmüş olurdu.
Ama şans onun yanındaydı, şimdi ise Lin Feng in kalbi öldürme arzusuyla yanıyordu. Vücudu eski bir mitolojik canavar gibi cani bir aura yayıyordu. İki kişiyi oracıkta öldürmüştü. Neredeyse gölgelerde saklanan bir iblis gibi görünüyordu.
Karanlığın içerisinden kana susamış bir ses tonuyla “Gel, kılıcım henüz kan tadına doyamadı!” dedi.
Lin Feng kılıcını tekrar sıkıca kavradı ve aniden ortadan kayboldu. Lin Feng ortadan kaybolduğu anda dışardan iki çığlık sesi daha duyuldu. Lin Feng dışardaki suikastçı leri öldürmek için Ay Işığı Tüy çevikliği tekniğini kullanmıştı. Odanın dışındaki suikastçı ler sadece dehşet içinde olanlara bakıyordu. Lin Feng hemen bu fırsatı pencereden dışarı atlamak için kullandı.
Suikastçıların lideri öfkeli bir şekilde “arkasından takip edin.” diye bağırdı.
Vahşi hayvanlar gibi pencereden dışarı atladılar, hepsinin yüzünde kana susamış bir ifade vardı. Yağmurlu bir geceydi ve bulutlar ay ışığını engelliyordu, dışarda anormal bir karanlık vardı. Dışarıda böyle muhteşem bir karanlık olmasaydı suikastçılar bu kadar rahat olamazlardı. Ancak bu Lin Feng e karşı etkili olmadı. Karanlık ruhu sayesinde kendi seviyesinin üstünde hislere sahipti. Beş duyusu son derece keskin bir hale gelmişti. Dışarda yolu sanki gündüzmüş gibi görebiliyordu. Onu takip edenler gittikçe daha yakına geliyorlardı. Hava ıslak zemine çarpan ayak sesleri ile doluydu. Bir grup kişi için sayıları çok fazlaydı.
“whossh”
Ok bir zil sesine benzer bir sesle Lin Feng e doğru uçtu. Ses kulağına çok uzaktan gelmemişti ve havayı yararak ilerliyordu. Lin Feng e bir ürperti geldi ve “Bu okun gücü dokuzuncu seviye Qi katmanı Liu Fei den aşağı kalır yanı yok.” diye düşündü. Liu Fei dokuzuncu Qi katmanındaydı ve son derece güçlüydü ve ayrıca bir ok ruhuna sahipti. Lin Feng e göre Liu Fei çok iyi eğitilmişti.
Lin Feng asla gece yarısı insanların gelip onun hayatını almaya çalışacağını düşünmemişti.
“whoosh, whoosh”
İki ok daha fırlatıldı. Eğer bu şekilde devam ederse okları görmezden gelmesi mümkün olmayacaktı. Bu insanların okçuluk eğitiminin çok iyi olduğunu da anlamıştı. Eğer Lin Feng en ufak bir hata yaparsa bu oklar onu öldürmek için yeterli olacaktı.
Lin Feng “Bu şekilde devam edemem, eğer oklardan sürekli kaçınırsam yakında bitkin düşeceğim ve burada ölçeğim.” diye düşündü. Biraz umutsuz hissediyordu ve onu takip eden tüm bu insanlar dokuzuncu seviye Qi katmanındaydı ve yay kullanımında çok iyi eğitilmişlerdi. Belirli bir formasyonda hareket ediyorlar gibi görünüyordu. Lin Feng in bu suikastçılardan kurtulması neredeyse imkansız gibiydi çünkü bu insanlar ondan daha hızlı bir çeviklik yeteneği kullanıyordu. Lin Feng in ayakları ıslak zeminde koşmaktan çamurla kaplanmıştı. Yoğun bir şekilde yağmur yağıyordu ve Lin Feng in tüm elbiseleri sırılsıklam olmuştu. Lin Feng son anda başka bir oktan daha sıyrıldı. Açıkçası şuan çok dağınık görünüyordu.
“Ay Işığı Tüy Çevikliği!”
Lin Feng durdu ve çeviklik tekniğini kullanarak takipçilere doğru yöneldi. Lin Feng in kılıcını ustalıkla kullandı ve kılıcı parladı. Atmosfer bir anda gök gürültüsü sesleriyle doldu. Lin Feng e doğru dikkatsizce koşan gölgeler Lin Feng in saldırısı tarafından vuruldular. Kan zemine akmaya başladı ve yerdeki yağmur suyu kıpkırmızı oldu. Beş tane suikastçı Lin Feng tarafından öldürmüştü. Bunu gören suikastçılar hızla on metre kadar geri çekildiler. Dikkatli bir şekilde Lin Feng e bakıyorlardı. Çok genç görünüyorlardı ve dikkatsiz davranıyorlardı. Lin Feng savaşın başından bu yana onların yarısını öldürmüştü bile.
Lin Feng yağmur damlaları ile birlikte grubun hareketlerini izliyordu. O insanlardan biri siyah bir pelerin giymiş ve bir yelpaze tutuyordu. Lin Feng yelpaze tutanı hatırladı onun ismi “Na Lan Hai.” idi.
Hepsine şöyle bir baktı ve soğuk soğuk gülümsedi “Çok seçkin uygulayıcılar, Yhangzhou şehrindeki klanlardan olmalılar ama benim için bu kadar çok kişi geldiği düşünülünce, arkanızda çok güçlü bir klan olmalı değil mi?” dedi.
Na Lan Hai grubun ortasında sakince duruyordu ama bu sözleri duyunca öfkeyle kükredi.
“Bana Lin Hai nin oğlunun bir çöp olduğunu söylediler, ama bir çöp olmadığını biliyordum o bir dahi. Bu durumda bile her türlü uyumu sağlaya biliyor aynı zamanda çok zeki ve çok becerikli bu çok kötü.” dedi.
“Çok kötü… Ne?” dedi Lin Feng.
“Kötü olan gerçek bir dâhisin ve bunu kimse bilmeyecek.” dedi ve şeytani bir gülümseme ile devam etti “Bir dahi olsan bile öldükten sonra bir anlamı kalmayacak. Senin ölümünle Na Lan Feng üzerindeki leke temizlenmiş olacak.” dedi.
“Ona hatalarını söyledim ve böyle küçük bir olan yüzünden benden nefret mi ediyor? Beni yhangzhou şehrinin karanlığında öldürmek için birde bu kadar insan gönderdi öyle mi?” dedi Lin Feng. Bu insanlar iyi eğitilmişti açıkçası sıradan insanlar değillerdi. Lin Feng dikkatlice bakınca onların Yhangzhou şehrinin askerleri olduğunu anladı.
Ama Lin Feng in anlamadığı bir şey vardı. Lin Feng ona hakaret etmemişti sadece hatasını söylemişti ama şehir ordusunu gönderecek kadar kötü bir şey miydi? Lin Feng Na Lan Feng in onu gizlice öldüreceğini tahmin etmemiş gibiydi.
“Saygı değer prensesimizin ne kadar onurlu bir insan olduğunu biliyor musun? Son derece yüksek bir statüye sahipti. Onu küçük düşürmeye hakkın var mı sanıyorsun? Ölsen bile bu yaptığın saygısızlığın cezası için yeterli olmayacaktır.” dedi Na Lan Hai. Söylediklerini yüksek sesle söylemişti ve sanki çok mantıklı gibi konuşuyordu.
“Prenses Na Lan Feng onurlu ve saygılı mı?” Lin Feng sırıttı. O Yhangzhou şehrinin belediye başkanının kızı olsa bile bu ona kibirli olma hakkını vermezdi. Lin Feng bu kadar önemsiz bir mesele için Na Lan Feng in babasının gücünü kullanacağını tahmin etmezdi. Lin Feng onun önemsiz biri olduğunu düşünüyordu ama aslında Lin Qian gibi çürümüş bir karıncaydı.
EN: EZMEK ŞART KARIMCALARI.
Lin Feng “Beni öldürmek mi istiyorsun? Başlayalım o zaman.” dedi ve karanlık ruhunu serbest bıraktı. Karanlık ruhu onun arkasında ortaya çıkmıştı ve hiç ses çıkarmıyordu, kimse onun ruhunu serbest bıraktığını anlamamıştı bile. Lin Feng saldırılara dikkat etmek zorundaydı çünkü en ufak hatası onun hayatına mal olabilirdi. Lin Feng in karanlık ruhu sanki gözleri varmış gibi etrafına bakınıyordu. Lin Feng etrafındaki her şeyi ayaklarının altındaki zeminde dahil çok net bir şekilde hissedebiliyordu. Lin Feng o anda havada olan en ufak bir değişimi bile hissedebiliyordu.
“Whoosh”
Bir ok Lin Feng in kulağını sıyırdı. Lin Feng hiç şaşırmadı ama ok u atan kişi onun bu kadar kolay kaçacağını hiç düşünmemişti. Gece karanlığında gözleri avına bakan bir katil gibi görünüyordu.
0 yorum :
Yorum Gönder