Yıldırım Efendisi Bölüm 5- Karanlıktaki Ses

8 Mayıs 2016 Pazar

Yıldırım Efendisi Bölüm 5- Karanlıktaki Ses


Yazan arkadaş "Countalucard" ve yayımlayan arkadaş "Aydehan" a teşekkür eder. Zillere keyifli okumalar dilerim



Bölüm 5: Karanlıktaki Ses
Mutlak bir karanlığın ortasında uzanıyordu Kian. Gözlerini araladığında hiçbir şey görememek içinde garip bir ürpertiye neden olmuştu. Her hangi bir sıcaklık hissetmiyordu. Nerede olduğuna dair bir fikri dahi yoktu.

''Oh uyandın demek.'' dedi uzaklardan bir ses. Yorgun ve yaşlı bir tonu vardı.
Kian, sesin geldiği yönü bulmaya çalıştı ama sanki her yer aynı yöne bakıyormuş ya da hiçbir yöne açık değilmişcesine birbirine benziyordu.

''Boşuna arama*, farklı boyutlardayız.'' dedi ses.
(*dedi ve evde Deniz yoktu. Herkes bilmez bunu...)
''Kimsin sen?'' dedi Kian direk olarak, soruyu zihninde fazla bekletmeden.
Ses kısa bir süre cevap vermedi. Sonra, ''Uzun zaman oldu.'' deyip tekrar sustu.
''Ne uzun zaman oldu?''
Ses sadece ilk soruyu cevaplamayı tercih etmişti. ''Sana arzu ettiğin şeyleri verebilecek kişiyim. Kaybettiklerini geri verebilecek kişiyim.''

Kian, neyini kaybetmişti? Hiçbir şeyi olmamıştı ki kaybetsin, ailesi yoktu. Parası veya şöhreti yoktu. Gücü bile olmamıştı Kian'ın hayatı boyunca. Neyini kaybedebilirdi ki? Sadece... ''Yoksa, onlara bir şey mi oldu?''
''4 kişi.'' dedi ses. ''Bugün yanından dört kişi ayrıldı ama sen yaşıyorsun. Neden yaşıyorsun?''
''Sen...'' Kian, bir şey söyleyemedi. Kelimeler saniyeler içinde defalarca dudaklarının ucuna geldi ama sonuç hepsinde aynıydı.
''Sana onları geri verebilirim.'' dedi ses aniden.
''Sen kimsin?''

Ses tok ama yaralı bir kahkaha attı. ''Sana göre ulaşılamaz bir tanrıyım.''
Bir tanrı, Kian ile neden konuşurdu ki? Tanrılar, güçlüydü. Tek bir el hareketiyle Dünya'yı toz parçalarına ayırabilirlerdi. Onlar gururlu varlıklardı, kitaplarda böyle yazıyordu. Ama Kian, attığı yumruk anca yeni doğmuş bir bebeğe zarar verebilirdi. ''Ne karşılığında.''

''Tanrılar karşılık beklemez.''
''Neden? Sana tapınmamı mı istiyorsun? Yoksa tarikatlarına katılıp bir mürit olmamı mı? Benim gibi güçsüz birini ne yapacaksın ki?''
Bir tanrıyla konuştuğuna inanmak istemiyordu Kian. Belki rüyasında, evet rüyasında yapabilirdi bunu. Sonuçta hala bir çocuk sayılırdı ve her çocuk rüyasında meleklerle ya da tanrılarla konuşurdu. Bunu yaparlardı, kesinlikle. Bir rüyaydı. Alesia, Remigi, Kato ve Boro hepsi yaşıyordu. Yaşadığına inanmak istiyordu.

Gözlerinden akan yaşların önüne geçemiyordu Kian. Ağlıyordu, hiç ağlamadığı kadar şiddetliydi bu. ''Neden? Neden?'' Kian'ın çığlıkları karanlık boşlukta yankılandı defalarca.
''Sakin olmalısın. Sana onları geri verebileceğimi söyledim.'' dedi ses gururlu bir şekilde.
Kian'ın göz yaşları zayıfladı. Aklındaki tek soruyu yöneltti sese, ''Nasıl?''
''Ben bir tanrıyım ama şu an çok zayıfım. Güçlerim, evet güçlerim eskisi gibi değil. Beni bul ve sana kaybettiğin her şeyi geri vereyim.''

Kian acı acı güldü. ''Ben, güç merkezleri çalışmayan bir çocuğum sadece. Nasıl yapabilirim ki bunu?''
Kian'ın aklındaki her soru nasıl ile başlıyordu. Adeta şu an düşünceleri 'Nasıl?' üzerine kurulmuş gibiydi.
''Tamamen güçten düşmedim.'' dedi ses. Sonra karanlıkta dört bir yandan ışıklar parlamaya başladı. ''Gücümün son zerresi.''

Mor renkteki ışıklar yaklaştı ve hızla Kian'ın bedenine girdiler. ''Gücüm azalmış olabilir ama sana bunları verebilirim. Güçlenmen için geçişlerini iyileştirebilirim.'' Ses gittikçe azalmaya başlıyordu. Her kelime de sanki aralarındaki mesafe açılıyormuş gibiydi. ''Artık beni bulacak gücü kazanabilirsin Kian El...'' Karanlık tekrar sessizliğe gömülmüştü.

Ses tamamen kaybolduğunda Kian, gözlerindeki  ve bedenindeki ayakta durma gücünü tamamen kaybetmeye başlamıştı. Yavaş yavaş boşlukta yıkılmanın önüne geçememişti.

***
Tekrar gözlerini açtığında genişçe yarıklarla kaplı bir boşlukta yatıyordu bu sefer. Ama gerçekten uyandığına emindi. Mavi gökyüzü ona bakıyordu. Bulutlar Güneşin önünü kapatmıştı. Başını hareket ettirdiğinde etrafındaki felaketi görebiliyordu. Çok nostaljikti Kian için tıpkı o gün ki gibi birbirine çok benzeyen yerlerde uyanıyordu.

Acı hatıralarla dolu iki felaket. Ortak yönü her şeyini kaybeden küçük bir çocuk olan iki felaketin. Öz ailesini ve ailem dediği insanları kaybetmenin acısını tekrar yaşamak...
Henüz on üç yaşındaydı Kian. Elbette yaşıtlarına göre bir olgunluğa sahipti ama bunu ikinci kez yaşıyor olmayı kaldıramıyordu. Kalbi kanıyordu adeta. Acısını tarif edecek kelime yoktu kelime haznesinde. Ama bu sefer farklıydı, içinde bir umut ışığı parlıyordu. Yapacaktı, kesinlikle güçlenecekti.
Tatlı bir rüzgar esiyordu etrafında. Arada bir yerdeki tozları havalandırıyordu. Lakin Kian'ı kaldıracak kadar güçlü değildi. Vücudu çok ağırlaşmıştı. Sakince gözlerini kapattı. Kitaplardan okuduğu şeyleri aklına getirdi. Önce ruh damarlarını denedi. Parlak bir ışık hareket ediyordu, bunu daha önce de yaşamıştı ama son aşama olmuyordu. Bedeninin farklı noktalarından gelen parlak ışıklar karın boşluğundaki ruh merkezinde toplanmaya başladı.

İlk kez Ruh Merkezine güç aktarıyordu. Kendine tanrı diyen ses yalan söylememişti gerçekten ruh geçişi çalışıyordu. Gözleri gülmeye başladı Kian'ın. Bunu yapabildiyse o zaman gerçekten onları kurtarabilir. Belki de... ailesini bile hayata döndürebilirdi.

Ruh merkezindeki kapıyı aralayıp içine bir miktar ruh gücü koyduktan sonra hiç beklemeden esansiel damarları denedi. Esansiel damarlar, ruh damarlarının aksine büyü esansı taşıyordu. Ruh damarları herkes için aynıydı. İstisna dahiler dışında neredeyse bütün insanların ruh damarları birbirinin kopyası sayılırdı ama esansiel damarlar farklıydı. Karakteristik özellikler taşıyan bir damar türüydü.
Ve esansiel damarlar üzerinde çalışıp büyücü olmak çok zordu. Doğada her yerde ruh bulabilirdiniz ama her şeyin içinde büyü esansı olmazdı. Olanları çekmek için de güçlü bir esans merkezine sahip olmalıydınız.

Kian, odaklanarak havadan biraz büyü esansı toplamayı denedi. Çok büyük umutları yoktu ama esans merkezinde tutacağı bir damla büyü esansı bile onu mutlu etmeye yeterdi. Damarları açılmıştı, incecik mor bir iplik şeklindeki esansın damarlarına girdiğini hissetti Kian. Sonra aniden bir şey oldu.
Gözleri sonuna kadar açıldı. Ruh damarında olanlar karşısında dili tutulmuştu adeta.


0 yorum :

Yorum Gönder