Ar Bölüm:22
Bölüm 22 - Yolculuk Öncesi
"Ah, sormayı unuttum. Hinia ve Maddle, bizimle birlikte Beyaz Taç'a gelecek misiniz?" Zend kendini Beyaz Taç'a o kadar odaklamıştı ki, Hinia ve Maddle'yi unutuverdi.
"Gelmeyi çok isterdik, ama yapacak işlerimiz var. Bugün buraya gelme amacımız sadece bir iki dövüş izlemekti. Bu şehirde bulunma amacımız da zaten yarın Hollis ile buluşup hasret gidermekti. Bugün buluşup, amacımızı yapmış olduk. Ancak ben hala eski dostumla hasret gideremedim. Bu gece de birlikte kalıp, sonra gitseniz olur mu?" Hinia konuştu.
"Ah, tabii ki. Bu saatte yola çıkılır mı zaten? Şimdi dinlenmeye gidelim. Vakit hayli geç oldu. Gün ağarırken yola çıkarız." Fun hızlı bir şekilde konuştu ve çoktan gökyüzüne çıkmış olan Ay'a doğru baktı. Bu gece dolunay vardı, Ay bu yüzden çok güzel görünüyordu ve etrafına gayet fazla ışık veriyordu.
"Fun haklı. Heyecanını bastır Zend. Çok geç oldu. Güzel bir uyku çektikten sonra devam ederiz.’’ Hollis konuştu. O da çok geç olduğunun farkındaydı. Daha kafese yeni girdiklerinde hava kararmıştı ve şu an, kediler ve köpekler bile günlük uykularını alıyorlardı.
‘’Tamam o zaman.’’ Zend büyüklerinin kararlarına uydu ve bir anda bir şeyi fark etti. ‘’Usta! Kazandığımız iki yüz altın nerede?!’’
‘’Ah, biraz önce elimdeydi. Kaybetmiş olmalıyım.’’ Hollis bağırarak konuştu.
Zend başının döndüğünü hissetti. İki yüz altını kaybetmişlerdi. İki yüz altın. Zend’in hayatında gördüğü tüm para miktarını bile yüze katlayan bir miktardı. Acı içinde bir nefes aldı, ağlamaklı oldu.
‘’Hahaha, sadece şaka. Hepsi cebimde. Yoksa gerçekten inandın mı?’’ Zend, başını kaldırdı, kendinden başka kimsenin bu şakaya inanmadığını görünce son derece utandı ve ustasına sitem etti. ‘’Bu nasıl bir şakadır be?! O kadar parayı ben hayatımda görmemişim, sen ise bana tüm parayı kaybettiğini söyledin. Tabii ki inanırım. Bilmiyorum o tür büyüleri nesneleri garip şeyleri…’’ Zend başını öne eğdi, biraz önce gerçekten korkmuştu.
‘’Pisliğin tekisin Hollis.’’ Hinia Zend’in yanına gitti ve ona sarıldı. ‘’Bu masum çocuk, belli ki daha büyü dünyasına adım atmamış. Yazık değil mi?’’ Hollis’e sinirlenmiş gibi duruyordu.
‘’Yapmayın ama, sadece küçük bir şakaydı.’’ Hollis kendini aklamaya çalıştı.
‘’Küçücük ve büyü bile bilmeyen bir çocuğa böyle bir şaka yapmak.’’ Fun bir saniye boyunca konuştu, sonra sustu ve iki kelime daha söyledi. ‘’Sizi kınıyorum.’’
‘’Yok artık lan. Sadece küçük bir şakaydı. Ben onun ustasıyım hem, aramızda küslük olmaz.’’ Hollis hala kendini aklamaya çalışıyordu, ama herkese göre suçlu konumuna düşmüştü.
‘’Bir aptalsın Hollis. Aptal Hollis.’’ Maddle bile tepkisini koymuştu.
‘’Of be, şaka yapmaya da gelmiyor, özür dilerim Zend.’’ Hollis suçunu kabul etmekten başka bir şey yapamadı.
‘’Özür dilediysen sıkıntı yok.’’ Zend bir anda başını kaldırdı ve neşeli bir şekilde ona baktı.
‘’Yoksa tek amacın bana özür diletmek miydi şeytan çocuk?!’’ Hollis Zend’in bir anda neşelendiğini görünce şaşırdı.
‘’Yok canım, olur mu öyle şey, ah, hala bana şeytan diyor. Hinia, şeytan mıyım ben?’’ Zend bir kere avantajı eline geçirmişti. Bırakır mıydı hiç?
‘’Hala çocuğa ne diyor?!’’ Hinia bağırdı ve Hollis’e yumruğu gömdü. Hollis beş metre kadar uçtuktan sonra, ayağa kalktı ve Zend’e bakarak bağırdı. ‘’Sen tam bir şeytansın. Şeytan çocuk seni!’’
‘’Bak hala şeytan diyor.’’ Hinia bir yumruk daha atmak için ona doğru yürüyordu ki Hollis, ayaklarını arkasına vura vura kaçmaya başladı.
‘’Bir de kaçıyor musun? Kendine nasıl erkek diyorsun ha?! Rezil savaşçı!’’ Hinia ona bağırmaya devam ediyordu.
Zend içinden kahkalar atıyordu. Hayatında hiç bu kadar güldüğünü hatırlamıyordu. Gülmesi yüzünde belli olacak diye korku üstüne korku yaşıyordu, ama ustasının böylesine kaçışını izlemesi hepsine değerdi.
‘’Tamam o zaman, hadi bir han bulalım.’’ Hinia konuştu.
Usul usul yürümeye başladılar. İlk buldukları hana girdiler, burası pek gösterişli olmayan küçük bir handı. Zend, ustasının da aralarında olduğunu gördü. Ne ara geldi, fark ettirmeden nasıl aralarına girdi hiçbir fiktir yoktu. Ama ona daha fazla bulaşmamaya karar verdi. Herkes için bir oda aldılar. Paraları gayet bol olduğundan dolayı rahatlardı. Hinia tüm parayı döve döve Hollis’e ödetmişti. Ama artık siniri geçmiş gibiydi. Önce oturup biraz geçmişten konuştular, Hollis, Hinia ve Fun sırayla maceralerını anlattılar. Yemek yediler, doğrusu bu yemek Zend’in hayatında yediği en güzel yemekti. Belli ki hanın sahibi, kesenin ağzını açınca en güzel yemekleri getirmişti. Fun Beyaz Taç’tan ve eskiden yaptığı görevlerden bahsetti, çok samimi biri gibiydi. Zend ona ‘’Sizin gibi samimi ve içten biriyle nasıl ter düştüler hiç anlamadım.’’ dedi, Fun ise ‘’Sadece ilerde dostum olma potansiyeli taşıyan insanlara karşı böyleyim çocuğum. Örneğin sen, eminim sen büyüyüp çok güçlü bir savaşçı olacak ve Beyaz Taç’ın iyi yerlere gelmesini sağlayacaksın. Bu yüzden sana karşı güvenim tam ve sağlam.’’ dedi. Hinia, Zend’in ısrarı üzerine gördüğü en garip yaratıkları ona anlattı ve Zend her birini dinlerken daha da heyecan duydu. Sanki onları gözlerinin önünde görüyormuş gibi olmuştu ve bu çok hoşuna gitmişti. Birbirlerine iyi geceler dediler ve kendi odalarına girdiler. Hollis ve Hinia, salon gibi bir yerde oturup içki içiyorlardı. Biraz konuştuktan sonra uyuyacaklarını söylediler.
Zend, Beyaz Taç’ı düşünerek sessizce uykuya daldı.
***
Zend, kapısının hafifçe tıklanması ile uyandı. Belli ki, vuran kişi, içerideki kişiden başka kimsenin duymaması için sessizce vuruyordu.
Zend uykusundan yavaşça arındı ve gidip kapıyı açtı, iki tane parlak gözle karşılaştı.
0 yorum :
Yorum Gönder