AN Bölüm 4 - Kardeşler

16 Mayıs 2016 Pazartesi

AN Bölüm 4 - Kardeşler


Kömür karası bulutlar etrafı çevrelemişti. Bulhan su ve Bulhan Che ikiside şaşkınlık ile birbirlerine bakmakta idi. Her ne kadar gezegende anormal hava şartları mevcut olmuş olsa bile, bu derece koyu yağmur bulutlarının olması imkansız derecede idi. 

Yağmur bulutları karardıkça kararıyordu. Öyle bir kararmıştı ki, gökyüzüne simsiyah bir çarşaf serseler bu kadar koyu olabilmesinin imkanı yoktu. 

Yerde yüzükoyun yatmakta olan Shimao Che' ye bakan Bulhan Su, sarı saçlarını geriye doğru attı ve “ Sanırım işi bitti. Bir an evvel cebinde ki tüm paraları ve değerli eşyaları al ve gidelim. Bu civarda kötü bir şeyin olacağını hissediyorum” dedi. 

Bulhan Che hızlıca kafasını salladı ve tek bir söz bile söylemeden ellerini Shimao Che'nin ceplerine doğru götürdü. Shimao Che'nin giydiği kıyafetlerin hepsi bol ve sağlam kumaştan yapılmıştı. Zaten giyebileceği tek kıyafeti bu idi. 
Vücudunun her bir noktasını arayan Bulhan Che kaba ellerini bu kez de Shimao Che'nin kaba etlerine doğru götürmüştü. 
“Tch... İllaki buranda birşeyler saklamışsındır sen. Bilmiyoruz sanki senin ne derece kirli çıkı olduğunu, hem zenginsin hem de cimri anlayamıyorum doğrusu.” Dedi ve ellerinin yardımı sayesinde o bölgede bir cebin varlığını keşfetti. 

Bulhan Su kafasını havaya doğru dikti. Kardeşinin yapmış olduğu pis hareketi görmemiş gibi davrandı. Gökyüzünün kömür karası karanlığı içine bir dert düşürmüştü. 

Bulhan Su dertlerden nefret ederdi. Ne zaman bir dert meydana çıkmış olsa panikler, ne yapacağını tam olarak bilemez hale gelirdi. 

“Bırak artık ceplerini araştırmayı, ölü üzerinde azda olsa saygın olsun.” Dedi gözlerini gökyüzünden bir an bile ayırmadan. 

Bulhan Che kardeşinin söylediklerini kulak arkası etmiş ve aramaya devam etmişti. Yaşamlarını sürdürebilmek için para her şeyden daha önemli idi. Yoksa hesaptan ve tutarlılıktan anlamayan kız kardeşinin isteklerini yerine getiremezdi. Ona göre, adam dediğin kız kardeşinin her istediğini yerine getirmeliydi. 

Sonunda cebin girişini bulan Bulhan Che'nin gözleri ışıldadı. Hızlıca cebin içini karıştırdı, eline sert bir cismin geldiğini fark etmişti. Elinin çabukluğu ile birlikte hızlıca dışarıya çıkardı. 

Elinde tutmuş olduğu şey en fazla 500 gram kadar ağırlıkta olan siyah, köşeli bir taştı bu. 

Bulhan Su bir anlığına gözlerini gökyüzünden indirmiş ve kardeşine bakmıştı. Kardeşinin nasırlı elinde tutmuş olduğu siyah köşeli taşı görmesi ile ne olduğu aklına gelmişti. 

Bu taş sözde klanın en değerli taşı aklik taşı idi. En büyük etkisi ise, üstünde taşıyan kişinin kaynak gücü gelişimini muazzam bir şekilde arttırmasıydı. Aç gözlülüğü tedirginliğine ağır basmıştı. “ Kardeşim o elinde tuttuğun taşın ne olduğunu biliyorsun değil mi? “ dedi. 

Bulhan Su kadar olmasa da Bulhan Che' de taşın ne olduğunu biliyordu. Shimao klanının en önemli hazinelerinden birisi idi. Kardeşinin aç gözlülüğü kendi benliğine de işlemiş ve taşı sadece kendisinin sahiplenmesi gerektiğini düşünmüştü. 

Bulhan Che hızlıca kafasını aşağı yukarı salladı. “ Biliyorum kardeşim ve şunu da biliyorum, taşı kendin için istiyorsun değil mi?” 

Bulhan Su tıpkı kardeşi gibi hızlıca kafasını salladı. “Evet, bu güzeller güzeli kardeşin o elinde tuttuğun aklik taşının kendisinde şahane duracağını düşünüyor. Sence de öyle değil mi kardeşim? “ 

Kız kardeşinin sözlerinden sonra Bulhan Che bir aklik taşına birde kız kardeşine baktı ve avcunun en fazla yarısı büyüklüğünde olan taşı eli ile sıktı. “Evet, kız kardeşimin güzelliği sorgulanamaz, ama... Ağabeyin bu taşın kendisinde durursa küçük kız kardeşini daha kolay koruyabileceğini düşünüyor. İşte bu yüzden kendinde kalması daha iyi.” Dedi ve avucunun içinde bulunan taşı görebilmek için parmaklarını hafifçe gevşetti. 

Bulhan Su kaftanının önünü parmakları ile çekiştirdi. “ Hıpmh... Cimri bir erkek kardeşim var, üstüne üstlük dünyanın en büyük cimrisi. Öyle ki bu küçük kız kardeşinin istediğine bile göz koyuyor. Peki tamam al senin olsun...” dedi ve arkasını döndü. 

Bulhan Che kız kardeşinin nispet yaptığını gayet iyi biliyordu. Ki bu nispet ve yalandan küskünlüğün eğer taşı ona vermez ise sonsuza kadar devam edeceğini de biliyordu. Kafasını yukarıya doğru kaldırdı ve simsiyah bulutlara baktı. 

O sırada kafasını yukarıya doğru kaldırmış olan Bulhan Che'nin tam burnunun üstüne tek bir damla yağmur suyu düşmüştü. 

Daha fazla burada bulunmanın anlamı kalmadığını düşünen Bulhan Che aynı zamanda kız kardeşi ile de küskün kalmasının anlamlı olmadığını düşündü. 

Bir adım kız kardeşine doğru ilerledi. Bulutlar sanki ilerlemesini bekliyormuş gibi aşağıya doğru bıraktığı göz yaşlarının şiddetini arttırdı. Öyle şiddetli idi ki daha bir saniye geçmiş olmasına rağmen kız kardeşinin ve kendisinin omuzları ıslanmış idi. 

Eğer bu havada biraz daha kalırlar ise kız kardeşinin hastalanacağını düşünen Bulhan Che, hızlı iki adım ile kız kardeşinin arkasında belirmiş ve omzuna dokunmuştu. Sarı saçları yağmurun şiddeti ile anında sırılsıklam olmuş, o eski kabarık ve dolgun saçlarından eser bırakmamıştı. 

“ Tamam, senin olabilir al bakalım “ dedi Bulhan Che ardından ise “ Erkek adam dediğin; kız kardeşinin isteklerini yerine getirebilmeli değil mi? “ diyerek her zaman söylediği felsefesini bir kez daha söyleme ihtiyacı duymuştu. 

Bulhan Su erkek kardeşinin söyledikleri karşısında adeta küçük bir çocuk gibi neşe ile sıçramış sonrasında ise arkasını dönerek Bulhan Che'nin omuzlarına kollarını iliştirerek sarılmıştı. Yüzünü erkek kardeşinin yüzüne hızlıca yaklaştıran Bulhan Su, erkek kardeşinin her zaman öpülmesinden hoşlandığı sağ yanağında ki gamzesine küçük bir buse kondurmuştu. Bu sırada ise ellerini erkek kardeşinin ellerine götürmüş ve aklik taşını elleri ile kavramıştı. 

Daha dokunması ile birlikte enerjiyi hisseden Bulhan Su hem sevinmiş hem de erkek kardeşinin bu kadar saf olmasına üzülmüştü. Bir erkeğin bu kadar saf olması onun hiç hoşuna gitmezdi. 

Tam bu sırada omuzlarından adeta yıllardır içerisinde tutmuş ve bu anı beklemiş gibi ağlayan siyah buluta baktı. 

Bir anlık sanki ışık görmüş gibi hisseden Bulhan Su gözlerini bir kez daha kapatıp açtığında ise, hiç bir şey görememişti. 

Yağmurun elbiselerine oradan ise vücuduna her girişi ile kemiklerine ürperme geldiğini hisseden Bulhan Su hızlıca erkek kardeşinden ayrıldı ve “ Haydi artık gidelim kemiklerim şuan antrika dağlarında ki soğuk termal suya girmiş gibi hissediyorum.” Dedi ve yalandan ufak bir hapşırık ile cümlesini bitirdi. 

Derhal kucağına almış olan Bulhan Che kız kardeşinin hapşırması üzerine endişelenmiş ve koşmaya başlamıştı. Erkek kardeşi tarafından prensesler gibi taşınmak her zaman hoşuna gitmiş olan Bulhan Su ise yolculuğun keyfini çıkarıyordu. 

Tam o sırada ise gökyüzü adeta ortadan ikiye ayrılmıştı. Bulutlar iki tarafa doğru ayrılmış ve yağışına devam eder iken aynı zamanda beyaz bir ışık kümesi iki farklı yere doğru aşağı düşmekte idi. 

Düştüğü iki farklı yerden birisi Shimao Che'nin cansız bedeni iken bir diğeri ise Bulhan kardeşlerden bir başkası değildi. 

O kadar hızlı bir şekilde aşağıya düşmüştü ki bir ses bile ortaya çıkmamış, çıkamamıştı. Işıkların gelmiş olduğu her iki taraf da temas ettiği anda kaslarından başlayarak parçalanmış ve en sonunda kemikleri bile un ufak olduğunda ise, ışık kaybolmuştu. Üç beden de daha acının “a” sını hissedemeden hiçliğin ortasına karışmış idi. 
            *** 

Shimao Che gözlerini açtığında... 
----------------------------------------------------------------
YN: Tam olarak 1042 kelime yazdım ve bu sizin için azdır kesinlikle ve şuan ölmüş durumdayım. Yeni bölüm ne zaman diye dahi sormayınız çünkü yazdıktan sonra emin oldum ki halen hazır değilmişim. Haydi görüşürüz iyi okumalar

0 yorum :

Yorum Gönder