DD-Bölüm 51- Hayvancağız...
Yaşlı adam gördüğü manzara karşısında şoke olmuştu. Bir çocuk yerde uzanıyordu. Ayak ucunda ise bir nehrin gayet rahat akacağı genişlikte bir oyuk meydandaydı.
"Bu... Burada ne olmuş böyle?!" diyebilmişti sadece...
Çocupun sırt üstü uzanmasından ötürü endişelenmiş olan yaşlı adam, hızlıca çocuğun yanına doğru yürüdü. Sürüsü ise tepede otlamaya başlamıştı bile...
Çocuğun yakınlarona geldiğinde simasının çok tanıdık geldiğinicfark etmişti. Lakin kime benzettiğini tam olarak çözememişti. Hızlı bir biçimde göz gezdiren yaşlı adam, çocuğun vücudun da bir tane bile kılın olmadığını fark etmişti.
Parmaklarını boynuna doğru götürmüş olan yaşlı adamın yüzü neredeyse bembeyaz kesilmişti. Nabzı çok zayıf olan çocuk neredeyse ölmek üzereydi.
Kafasını çocuğun göğsüne doğru indiren yaşlı adam kalp ritmini incelemek istemişti.
"Küt..."
.
.
.
"Küt..."
Yaşlı adam neredeyse şaşkınlıktan baygın düşecekti. Bir insanın bu derece de zayıf kalp atışlarının olması imkansızdı. Durma noktasına gelmiş olduğunu düşünen yaşlı adam ellerini birbirinin üstüne koymuş ve bir iki saniyelik aralar ile göğsüne baskı uygulamaya başlamıştı.
Bu sırada ise gözleri ile etrafı kolaçan ediyor ve yaşanan olayları ve bu çocuğun ne hallere düştüğünü algılamaya çalışıyordu.
Çocuğun ayaklarının dibinden başlayan ve neredeyse ufak bir göl oluşturacak bir boşluk toprakta boy göstermişti.
Etrafı incelerken bir yandan da gözü bir başka noktaya takılmıştı, çocuğun bacakları....
Çocuğun sağ bacağında ki postal ve askeri kamuflajın yırtılması sayesinde fark edebilmişti yaşlı adam. Bakışları her saniye daha fazla odaklanıyordu. Kendine gelebildiğinde ise; çocuğun kaval kemiğinin yarısına kadar, ortadan ikiye ayrıldığını fark etmişti.
Fark edebildiği ayrılmayı beyni kabul edip bilgi olarak sentezledikçe yüzünün donduğunu hissetti.
Yaşlı adamın yüzü bembeyaz olmasına karşın, içinde bir yerlerde bulunan doktor gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.
Hızlıca ayağa kalktı, bel ağrısını bir kenara bırakarak nasıl bir çözüm üretebileceğini düşünmeye başladı. Aklına ilk başta kısa vadeli bir fikir gelmişti.
Beyaz kabanını çıkardı, ardından ise altında ki t-shirtünü çıkardı ve hızlıca dikiş yerlerinden koparmaya başlamıştı. Yaşlılığın vermiş olduğu güç azalmasına lanet okumuş ve parmakları acıyana kadar çekiştirmeye devam etmişti.
Koparmayı başarabildiği anda hızlıca t-shirtünü elleri ile çevirmeye başladı, işi bittiğinde t-shirt kötü gmrünümlü bir urgan gmrünümü almıştı.
Hızlıca çocuğun bacağına bağlayan yaşlı adam, t-shirtün diğer tarafınada aynı yöntemi hızlıca uygulamış ve bu sefer ayağının tabanını esnek bir biçimde bağlamıştı.
Kısa vadeli planını uyguladıktan sonra yaşlı adam alnında ki teri sildi ve hızlıca cebinden torununun zoru ile almış olduğu cep telefonunu cebinden dışarıya çıkardı.
Hızlıca rehbere giren yaşlı adam rehberde bulmuş olduğu numarayı aramaya koyuldu.
"Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor. Lütfen sinyal sesinden sonra mesaj bırakınız..."
Bir an sinyal sesinden sonra mesaj bırakmayı düşünmüş olsa da şuan vakit yoktu. Gözlerinin önünde gencecik bir çocuk can veriyordu.
İmkanların sınırlarını zorladı, aynı zamanda beynini de, kafadı düşünmekten ötürü o kadar çok acıyordu ki stresten ötürü alnı ter içerisinde kalmıştı.
En azından çocuğu ufak köylerine götürmesi gerekiyordu.
Bir anda aklına sürüsü geldi. Gözleri doğruca koyunları ve koçuna doğru yönelmişti. Olaylardan bir haber olan hayvanlar melodik bir şekilde otlamalarına devam ediyorlardı.
Yaşlı adam yapabileceği en mantıklı çözümü bulmuştu, hızlıca dizlerinin üstüne çöktü iki kolunu çocuğun boynuna ve bacaklarının altına sokmuş ve hızlıca kaldormıştı.
Çocuk oldukça ağırdı lakin bir süre içinde olsa bu şekilde taşıması gerekti. En azından Koyunların yanına kadar...
Her saniye ağırlık beline daha fazla baskı uyguluyordu. Belinde ki sızı her saniye daha acı verici oluyordu. Dişlerini birbirine kenetlemiş gıcırdatıyordu.
Her adımı ile birlikte bacaklarında ki titreme, şiddetini arttırıyordu. Bir kez ayağı sendelemiş ve bir dizinin üstüne çökmesi gerekmişti.
Bir an bile düşünmeden ayağa kalkmış ve yürüyüşüne devam etmişti. Koyunların yanına gelene kadar bütün gücünü kullanmış olan adam, daha koyun ne olduğunu anlayamadan çocuğu hayvanın sırtına yerleştirmişti.
Hayvancağız sırtına bir anda yüklenen ağırlık ile şaşırmıştı. En önemlisi ise bacaklarında ki güç kısa bir süreliğine de olsa kesilmiş buda bacaklarının titremesine yol açmıştı.
Yaşlı adam hayvanın o anlık can çekişini fark etmişti. Her ne kadar hayvana acımış olsa da şuan ki durumda hiçbir şey elinden gelemiyordu. "Ne olur biraz daha dayan, dayan ki bu çocuk gencecik yaşında ölmesin" diyebilmişti sadece.
Nasıl bir tesadüf ise koyun adeta dediklerini anlamış ve ilerlemeye başlamıştı. Kendi kendine hareket eder iken yaşlı adam da yere fırlatmış olduğu sopasını bulmuş ve iki eli ile sopaya dayanarak ağır adımlar ile yürüyordu. "Çok az daha dayan evladım. Sakın olaki yenilme" diye kendi kendine mırıldanıyordu.
YN: selam millet. Biliyorum lafı fazla uzatmayacağım yaşlı adamdan sıkıldınız. Bende sıkıldım ama yapacak birşey yok :) haydi görüşürüz
0 yorum :
Yorum Gönder