Ar Bölüm:17
Bölüm 17 - Savaş
"Eğer çok istiyorsan, ölümüne olmayan bir maça girebilirsin. Ama sokakta yaptığın kavgalara benzemez, çetin cevizdir burası. Üstelik kral modunun ifşa olma durumu da var. Hele ki ölümüne olmayan bir maça girip kral modundan dolayı birini öldürürsen, bir suçlu olarak üstüne ödül koyarlar ve her yerde av konumuna düşersin. Tabi yanında mükemmel ben varken, kimse sana dokunamaz."
Hollis, oluşabilecek tehlikeleri ve sorunları söyledi.
Zend önce kafasını salladı ve bir anlığına bekledi, sonra, "O zaman ölümüne bir maça gireyim, usta." dedi. Zend, ustasıyla birlikte şehirleri gezerken insanların birbirlerini öldürdüklerini görmüştü. Bir insanı daha önce hiç öldürmemişti, ama bunu birçok kez görmüştü ve kalbindeki eski saflık artık daha az seviyedeydi. Birini öldürmenin ona dokunmayacağını düşünüyordu.
Hollis en kötü durumda neler olabileceğini düşündü. Eğer ölümüne bir maça girip kaybederse ne olabilirdi? Buradaki herkes birlikte ona saldırsa bile, Hollis onu çok rahat bir şekilde koruyabilirdi. Ama önemli olan bunu Zend'in kendi kendine başarmasıydı. Bu arada, insanların arasında tanıdık bir yüz gördü.
"Hinia!" Hollis, tanıdık yüze seslendi. Hinia, zaten yarın Zend'in tanışacağı Hollis'in eski arkadaşıydı. Hollis, onunla şövalye okulunda tanışmıştı, çok sıkı dost olmuşlardı, hemde Hinia, şu an Siyahlar içinde yirmi üçüncü sırada bulunuyordu.
"Ah, Hollis mi bu? Eski dostum, hayat nasıl gidiyor?" Hinia, yanındaki küçük bir kız ile beraber Hollis'in yanına geldi. Hinia, Hollis'in tanıdığı en güçlü savaşçılardan biriydi.
"Biraz önceki performansını izledim Hollis. Paslanmamış gibisin. Sana seslenecektim ama hemen ortadan kayboldun, sahi, yarın seninle buluşacaktık değil mi?" Hollis'in kafa salladığını gören Hinia yarı bağırma şeklinde olan konuşmasına devam etti. "Mektupta dahi bir öğrenci bulduğunu söylemiştin, hani, nerede o?"
Hollis hızlı hızlı başını salladı. "Evet evet, işte burada, gel ve Hinia'ya selam ver Zend."
Zend yavaş yavaş geldi, karşısındaki uzun boylu, turuncu saçlı, büyük gözleri olan, beline asılmış gösterişsiz bir kılıç taşıyan kadına baktı. O sırada herkes pür dikkat Hinia'yı ve Hollis'i izliyordu. Hollis'in küçük gösterisinden sonra, gözlerini sarışın adamın üzerinden hiç ayrılmamışlardı.
"Merhaba hanımefendiler." Zend bir beyefendi gibi öne hafifçe eğildi, eğilirken elini zarifçe göğsünün üzerinde kitledi ve tekrar kalktı, içinden düşündü. "Yaşlı Dilenci'nin verdiği saygı dersleri, bölüm üç."
"Sevdim seni çocuk, bir hanımefendiye nasıl davranacağını bilen bir adam gibi duruyorsun." dedi ve çocuğu yanağından öptü, Hollis'e bir bakış yolladı."Senin aksine Hollis."
"Ah, yapma ama, her zaman sana karşı nazik olmuşumdur." Hollis samimi bir şekilde cevap verdi.
"Hadi o zaman, sende onlara selam vermelisin Maddle. Bir hanımefendi gibi." Hinia, yanında duran küçük kıza bir göz kırptı ve öne doğru çıkmasını işaret etti.
"Merhaba, beyefendiler." Kız da aynı şekilde elini göğsüne getirdi, hafifçe eğildi ve sonra geri kalktı. Doğuştan gelen bir zerafeti var gibiydi. Mora yakın mavi gibi görünen saçları, geri kalkınca omuzlarının önünde kaldı, kıvrak bir hareketle birlikte bu saçları omzunun arkasına attı.
"Yanılmıyorsam Maddle, senden iki yaş daha büyük, doğru mu Hinia?"
"Evet, Maddle bu sene on yaşına bastı. Hemde, sadece on yaşında olmasına rağmen, üçüncü seviye bir savaşçı oldu bile. Tam bir dahi. Hehehe. Peki senin öğrencin kaçıncı seviye oldu Hollis?" Hinia gururla öğrencisini övdü.
"Senin gibi yirmi üçüncü sırada olan güçlü birinin öğrencisine yaraşır bir seviye. Mükemmel. Ah, Zend ise bu sene sadece üçüncü seviye oldu." Hollis mütevazi bir şekilde söyledi.
"Üçüncü seviye mi oldu? Mektupta sekiz yaşında olduğu yazıyordu, sanırım yanlış yazmışsın Hollis." Hinia ilk başta böyle bir şeye inanamadı.
Etrafındaki insanlar artık ona bakmayı bırakmışlar, yeni maçı izliyorlardı. Hollis bir saniyeliğine izleyici topluluğunu izledi, sonra konuşmaya devam etti. "Hayır, gayet doğru yazdım. Zend sekiz yaşında." Hollis arka fonda gurur olan bir konuşma yaptı. Öğrencisi hem zeki, hem güçlüydü.
Hinia hayret etti. "Dahi olduğunu söylemiştin ancak, sekiz yaşında üçüncü seviye olacak kadar dahi olacağını tahmin etmemiştim. Eminim bu genç adam gelecekte büyük yerlere çıkacak."
"Öhöm." Maddle, ilginin toplandığı odak merkezinin, kendinin üzerinden başka bir yere gitmesinden nefret ederdi. Tek kötü huyu buydu zaten, diğer huyları çok ılımlı ve tatlıydı.
Herkes ona bakınca, Maddle konuşmaya devam etti. "Eğer bu çocuk kadar dahi ise, benimle bir düello yapmaktan korkmaz, değil mi?"
"Bu nasıl bir kaba konuşma tarzı böyle Maddle?! Ben sana böyle mi öğrettim?" Hinia, Maddle'in Zend için 'bu çocuk' demesini kınadı. "Bu kadar kendini beğenmiş olma, yoksa birgün çok kötü bedel ödersin. Onu yenebileceğin bile garanti değil, Hollis onu iyi eğitmiştir. Her ne kadar Hollis'in sırası benim sıramın altında olsa da, o sırayı almasının sebebi çok savaşmak istemesiydi. Şu an bile isterse önüme geçebilir. Üstelik çocuk sende iki yaş küçük olsa da, seninle aynı seviyede. Bunun için onu tebrik etmelisin, düelloya davet değil."
Hollis kral modunun etkilerinden korktuğu için, bunu engellemek istedi. "Ah, Zend'in onu yenemeyeceği kesin, henüz çok deneyimsiz, zaten kendisi de redded-."
"Kabul." Zend Hollis'in konuşmasını bitirmesine icin vermeden konuştu. "Bende kendi gücümü ölçmek istiyordum zaten, bu dostça bir karşılaşma olur."
Maddle çok şaşırdı. Onun gerçekten kabul edeceğini hiç beklemiyordu. Korkup geri çekileceğini düşünmüştü. Zend ondan iki yaş küçüktü nasıl olsa.
"Tamam o zaman, hadi kafese girelim." Maddle
Zend kafese gireceklerini düşünmüyordu. Bu güç ölçümünden çok, gösteriş yapmak gibiydi. Ama kızın onu aşağılamasına izin vermedi ve kabul ederek maçın bitmesini bekledi.
Sahne boşaldı ve yavaşça içeri girdiler. İçeri girerken, Hollis Zend'e fısıldayarak, "Kral moduna hakim ol. Sana güveniyorum." dedi.
0 yorum :
Yorum Gönder