E.S Bölüm: 1 ( Sanırım...)
Yazan "roafin" e teşekkürleri borç bilirim.
Yayıncı Notu: kitap hayal gücü ve o zaman sadece kağıda yazıldığı için birden fazla bölüm içerebilir. Neyse sallayın ve bölümü okuyun siz :D
KAHRAMANIN UYANIŞI
Zamanın ötesinde, daha da ötesinde bir yerlerde. Belki de insanlık için değişimin başlayacağı bir devirde...
Daha çok gençti ama kader onu bu seçimi yapmaya zorlamıştı. " Eldar kaderinle yüzleş", kimindi acaba bu iç gıcıklayıcı fısıltılar. Derin bir uykudaydı, birdenbire kendisini elinde kavisli bir kılıç, üstünde gece kadar siyah ama ışıldayan işlemeleri olan bir zırh içinde buldu. Etrafa lavlar püskürten bir yanardağın ağzında, dar bir yolun başındaydı. Tam karşısında lavların üstüne kurulu bir köprü iki tarafından da fışkıran alevlere inat orada durmaktaydı. Köprünün bitiminde düzlük bir alan, taht ve oranın kutsal bir yer olduğunu anımsatan rünlerle kazılı duvarlar aklını başından almıştı. Tahttan kalkan devasa yaratığı görünce damarlarında akan kanın, salgılanan adrenalinle birlikte daha hızlı aktığının ve kendisini parçalarcasına bir güçle doldurduğunun farkına vardı.
Daha çok gençti ama kader onu bu seçimi yapmaya zorlamıştı. " Eldar kaderinle yüzleş", kimindi acaba bu iç gıcıklayıcı fısıltılar. Derin bir uykudaydı, birdenbire kendisini elinde kavisli bir kılıç, üstünde gece kadar siyah ama ışıldayan işlemeleri olan bir zırh içinde buldu. Etrafa lavlar püskürten bir yanardağın ağzında, dar bir yolun başındaydı. Tam karşısında lavların üstüne kurulu bir köprü iki tarafından da fışkıran alevlere inat orada durmaktaydı. Köprünün bitiminde düzlük bir alan, taht ve oranın kutsal bir yer olduğunu anımsatan rünlerle kazılı duvarlar aklını başından almıştı. Tahttan kalkan devasa yaratığı görünce damarlarında akan kanın, salgılanan adrenalinle birlikte daha hızlı aktığının ve kendisini parçalarcasına bir güçle doldurduğunun farkına vardı.
Yaratık, dört kolu olan vücut kısmı ve alt kısımı ise insan ayakları gibi, fakat boğa toynaklarına sahip iri ve güçlü bir minotauru anımsatıyordu. Elindeki alev alev yanan devasa kılıç ve gözlerindeki yanan ateş dikkat çekiciydi.
Birdenbire köprünün ortasında buluştular, artık savaş naraları ve birbirine çarpan kılıçların şakırtısı vardı, birde yanlarından akan lavların duvarları döverken çıkarttıkları sesler. Saatler saatleri kovaladı, ikisi de çılgınlar gibi savaşıyor, üstünlük kurmaya uğraşıyorlardı. Üçüncü günün sonunda iki savaşçıda birbirinin gözlerinin içini süzmekteydi. İlginç bir şekilde kapışma durdu ve ikisi de birbirlerine özel bir selam verdiler.
Birdenbire köprünün ortasında buluştular, artık savaş naraları ve birbirine çarpan kılıçların şakırtısı vardı, birde yanlarından akan lavların duvarları döverken çıkarttıkları sesler. Saatler saatleri kovaladı, ikisi de çılgınlar gibi savaşıyor, üstünlük kurmaya uğraşıyorlardı. Üçüncü günün sonunda iki savaşçıda birbirinin gözlerinin içini süzmekteydi. İlginç bir şekilde kapışma durdu ve ikisi de birbirlerine özel bir selam verdiler.
İkisinin de gücü denk gibiydi ve üstünlük taslayan taraf olmayacak gibiydi. Mistik mekânın koruyucusu telepatik bir sesle seslendi; "aferin genç savaşçı imtihanı büyük bir başarıyla geçtin doğrusu senden bu kadarını bile beklemiyordum" dedi ve ekledi " sana ateşin güçlerini bahşediyorum" . Eliyle savaşçıyı işaret etti, o esnada büyük bir ateş huzmesi yaratığın elinden şekillenerek savaşçıya doğru ilerledi, ilginçtir ki savaşçı hiç korkmuyordu. Ateş göğsünden girdi ve tüm vücuduna işledi, bedenindeki büyük yedi çakra sistemini ( tüm çakralar arası bağlantıları da onarıp ) kendine dönüştürerek aktif etti ve bedeninin etrafını kapladı, artık damarlarında bile ateşin gücünü hissediyordu.
...Gözlerini araladı, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yatağındaydı, etrafı terden sırılsıklamdı. Gördüklerim rüyaymış diye düşündü, alnındaki terleri silerken. Damarlarında rüyasında almış olduğu gücü hissediyordu. Ayağa kalktı ve duvardaki aynaya doğru yürüdü, aynada gözlerindeki değişimi fark etti, yaratığınki gibi gözleri ateş korunu anımsatan bir ahenkle parlıyordu. Peki, eğer gördüklerim gerçekse neden ben? Diye düşünmekten kendini alamadı, bu güce sahip olabilecek üstün yetenekli savaşçılar varken neden o seçilmişti?
...Gözlerini araladı, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yatağındaydı, etrafı terden sırılsıklamdı. Gördüklerim rüyaymış diye düşündü, alnındaki terleri silerken. Damarlarında rüyasında almış olduğu gücü hissediyordu. Ayağa kalktı ve duvardaki aynaya doğru yürüdü, aynada gözlerindeki değişimi fark etti, yaratığınki gibi gözleri ateş korunu anımsatan bir ahenkle parlıyordu. Peki, eğer gördüklerim gerçekse neden ben? Diye düşünmekten kendini alamadı, bu güce sahip olabilecek üstün yetenekli savaşçılar varken neden o seçilmişti?
Bir deneme yapmaya karar verdi ve eliyle şöminedeki odunları işaret etti. Amacı odunları yakmaktı. Elinden kıvılcımlar parladı ve acı içinde bağırdı. Daha çok acemiydi, ateşin efendisi olmak o kadar da kolay olmayacaktı.. .
Uzun bir yolculuğa çıkıp, rünlerle kaplı kutsal mekanı bulmaya kendini adadı. O zaman gerçeği anlayabilirim dedi, kendi kendisine mırıldanırken.
KAHRAMANIN ÇOCUKLUĞU
Annesi genç Eldar’a söylendi , oğlum koyunlar yamacın başında , git ve arkadaşlarınla birlikte koyunların başında dur. O esnada Eldar , telekinetik Hocasıyla birlikte yerdeki zırhları sağa sola , ileri geri oynatma antrenmanı yapıyordu. Babası klanın en ileri gelen savaşçılarındandı. Ne yazık ki hain bir pusuda , bire eli oranında gucü kendi güçlerine denk ve yakın olan düşmanlarla savaşmak zorunda kalmış, aldığı derin yaralar sonucunda tüm düşmanlarını öldürmüş olmasına rağmen, en fazla bir hafta kadar yaşayabilmişti.
Peki dedi, genç “Eldar.”
Koyunları otlatırken birden bire koyunlarda bir huzursuzluk ve ürperti hissetti. Evet, uzaktan bir kurt sürüye doğru geliyordu. Zırh kavrama tekniğiyle büyük bir kayayı kavrayarak kaldırdı ve tam kurda doğru fırlatacaktı ki , kurttan zihnine telekinetik bir ses yankılandı.
Sakin ol!
Daha sonra yavaş yavaş bir rahip şekline büründü. Dedi ki selam sana “Kharhun’un Oğlu.” Baban , benim hayatımı kurtarmıştı. Ben de sana armağan olarak bu dönüşüm ve illüzyon ilmini öğretmeye geldim dedi ve ekledi , zaten bu senin kanında var. Sen seçilmiş yedi savaşçının efendisisin.
O esnada Orc Düşman birliklerinin 250 kişilik bir orduyla kamplarını basmış olduğunu nereden bilebilirlerdi? Eğitim bittiğinde ve kamplarına geri dönüş yolculuğuna çıktıklarında, uzaklardan gelen çığlıkların yankılanmasını ve gözleri yaşlı bir şekilde kamplarının yakılmış olduğunu , çıkan dumanlarla beraber izlediler. Üzülme , dedi genç efendiye, senin de intikamını alabilmen için vakti gelecek. Rahip olan usta deneyimli bir kişiydi. Eldar’ı uzun bir süre ormanda saklayarak gizli sığınaklarında koruyarak, eğitmeye başladı . . .
ORC KAMPINDA ALTI GÜN
Eldar , aynada gözlerini incelerken dışarıda homurtular duydu ve aniden evin kapısı kırıldı. İçeriye dalan Orc Birlikleri’nin Komutanı içeride kimseyi göremeyince şaşırdı. O esnada Eldar , illüzyon yeteneğini kullanarak duvarın dokusuyla bütünleşmiş ve görünmez bir formda izole olmuştu. Diğer bir asker, Komutanım zaten yıllar önce bu kampı yok etmiştik. Neden buraya geldik dedi. Komutan sinirden gözleri kan çanağına dönmüş bir şekilde, “bacadan çıkan dumanı görmedin mi yoksa asker?” dedi ve daha asker ne olduğunu anlayamadan bir hamlede askerin boynunu uçurdu. Elli kişilik özel seçilmiş birliğimi yok eden pisliğin evi burası dedi ve eskimiş yer yer yanmış eşyaları tekmeleyerek dışarıya çıktı. Kendi birliklerinin kampları da çok fazla uzakta değildi. Orman patikasına doğru yola çıktığında, arka tarafından gür bir ses işitti.
Çek kılıcını pis ucube!
Bunu diyen Eldar’dan başkası değildi. Kumandan kılıcına davranırken, tam da düşündüğüm gibi , boş yere kuşkulanmamışım. Kharhun’un oğlu yaşıyor ha! Dedi ve pis bir kahkahayla gülmeye başladı.
“Anneni nasıl kestiğimi bilmek istermisin? Nasıl yalvardığını, kılıcımla öldürmeden önce nasıl işkence yaptığımı.” Şimdi de sıra sende. Ölümün hiç kolay olmayacak , cesedini de bırakmayacağım , akşama her bir parçanla ayrı bir ziyafet çekeceğim, dedi yer yer kararmış , çürümüş ve sivrileşmiş dişleriyle , bir sırtlan gibi sırıtırken.
Eldar , kılıcındaki kanı Kumandanın lime lime dilmiş pis cesedinin üzerine sildiğinde artık Komutan için çok geçti. İllüzyon yeteneğinin başka bir aktif özelliği de , istediği insanın sesini ve görüntüsünü birebir kopyalayarak taklit edebilmesiydi. Sadece o kişiye ait olan, aktif kullandığı, terinin ve kokusunun bulaşmış olduğu eşyayı giymesi gerekiyordu. İllüzyon yeteneğini kullanarak Komutanın şekline büründü ve pis kokusu için , elbiselerini Komutanın sağlam kalmış olanlarıyla değiştirdi. Artık bir amacı vardı. Önce intikamını almalıydı. Ormanlık patikadan geçerek Orc Kampına doğru yürümeye başladı.
X
Yazar Notu :
· Eldar , ileride kendisine verilen ateş gücünün farklı bir yanını keşfedecek. Herkes ateş büyüsü yapabilir, ama onun farklı olarak ateş saldırılarından etkilenmediği gibi , ateş kaynaklı saldırılar aldığında , ateş onun bedenini ve enerjisini besleyerek güçlendiriyor. Hatta çok daha fazla bir güç ile birlikte geri gönderebileceği bir an gelecek J
· Her kahramanın zayıf bir yönü olduğu gibi , çok güçlü bir şekilde telekinezi ve levitrasyon yeteneğini kullanırsa , o zaman çok yorgun düşüyor.
· İleride ruh ve vücut ayrılması ile ilgili olan bir yeteneği daha var , o yeteneğe kavuştuğu zaman “Ruh Gezgini Yeteneği” aktif olacak ve kullanabilmeye başlayacak.
İyi okumalar dilerim.
X
Uzaklardan , kampa doğru yürüyüşünü sıklaştıran bir Komutan’ın görüntüsü görünmekteydi. O esnada , Orc Kampında büyük bir kutlama vardı. Günün ziyafeti , insan çevirme ve yanında salata olarak, baykuş dolması. Komutan’larının geldiğini görünce , pis sarı dişlerini sırıtarak , hazır ola geçti , askerler.
Selam , sana kötülerin en kötüsü!
Daha sonra , homurtular çıkartarak ziyafete ve yemek yemeye devam ettiler.
Öncelikle büyücünün yerini sordu , bir ihtimal büyücü onu normal halinde görebilirdi. Özel bir iksir için , altı günlüğüne seyahate çıktığını öğrendi. Bir nebze olsun içi rahatlamıştı. Yaşadıklarından sonra midesinin guruldadığını hissetti Kumandan ve aynı homurtuları çıkartarak , bir bütün baykuşu yemeye başladı. Açık vermemeliydi. Ziyafet bitimine doğru , kamptaki herkesin tamamen sarhoş olmalarını bekledi. Daha sonra da emin olunca büyücünün çadırına doğru yürümeye başladı , perdeyi araladı ve içeriye girdi. Büyücünün malzemelerini hazırlarken özenle hazırlanmış bir parşömen dikkatini çekti. Ağzı büyüyle mühürlenmişti. Ama onun için çok basitti.
Orc büyücü , iyi bir büyücü olduğu kadar , mankafalıydı da! Sihirli sözleri parşömenin üzerine işlemişti. Ateşe doğru tutunca sözler ve parşömenin içerisindeki gizli bilgileri okuyabiliyordu. Parşömende özel bir kılıcın yapımından bahsediyordu. Yalnız onun özel bir yönü vardı, seçilen kişinin elindeyken kılıç asıl gücüne ulaşıyordu.
Bu kılıcın bir ismi vardı ; “Ateşin Kara Kılıcı.”
Tam da aradığım şey diye düşündü , parşömen , kendisini okuyabilene büyü malzemelerinin olduğu yeri gösteriyordu , hangi malzeme hangi diyarda bulunacağı ve nasıl hazırlanacağı ile ilgili bilgilerdi bunlar aynı zamanda. Gereken malzemelerden birisi de Kötülükler Diyarı’ndaki “gri renkli iksir”di. Büyücünün onu almak için yola çıktığına emin oldu ve o gelene kadar intikamımı bir süre ertelemeliyim diye derin düşüncelere daldı. Planını zihninden geçirmeye ve olan biteni gözlemeye devam etmeye başladı.
Diğer istenenler ise , “sonu gelmeyen dipsiz kuyu” olarak adlandırılan özel bir mekana ulaşıp , oraya girebilmeyi gerektiriyordu. Kuyudan , gökyüzüne kadar ulaşan , hiç dinmeyen ve söndürülmesinin imkanı olmayan alevlerin yandığını , kuyunun dibinde ise Ejderhaların yaşadığını duymuştu.
0 yorum :
Yorum Gönder