Ar Bölüm:40

10 Mayıs 2016 Salı

Ar Bölüm:40


Bölüm 40 - İlk Ders

Zend içeri girer girmez içerideki tüm gözler ona dikildi ve bu yaşına kadar çok ilgi görmemiş olan Zend için bu heyecan verici bir şeydi. Kapıyı açtığında hemen kapının doğrultusunda oturan yaşlı bir kadın vardı, onun önündeyse tek kişilik sıralarda oturan Zend’in yaşındaki çocuklar. Zend önce konuşmaya çalıştı ama korktu, sonra kendini zorladı. ‘’Korkanın çocuğu olmaz.’’

‘’G-Geç kaldığım için özür dilerim, ben Zend ve sınıfa yeni katıldım. Herkesle tanışmak için sabırsızlanıyorum.’’ Zend anında Karkan’ın söylediği sınıfa giriş sözlerini tekrarladı, ama heyecanından dolayı biraz kekeledi ve bundan utanç duydu. İçinde çok fazla kuşku vardı. Acaba sınıf arkadaşları onu kötü bir çocuk olarak görecekler miydi? Öğretmeni üstüne giydiklerine kızacak mıydı? Ya da hiç arkadaş edinemeyip okulu bırakacak mıydı?

Yüzündeki kırışıklıklar olmasa genç görülebilirdi öğretmen koltuğunda oturan kadın. Siyahla karışmış gri saçlarını topuz şeklinde bağlamış, küçük bir gözlük takmıştı ve zarif bir görünümü vardı.

‘’Yeni öğrenci mi? Tabii ki, geç otur buraya çocuğum.’’ kadın Zend’e cevap verdi. Derse başlamadan önce seni tanıyalım. Karkan Zend adlı bir çocuğun geleceğini daha önce söylemişti. Şu an A ve B sınıflarıyla ortak ders yapıyoruz. Karkan senin A sınıfında olacağını söylemişti.’’

Zend bir çırpıda kadının gösterdiği yere oturdu ve sonra herkesin ona tekrar baktığını görünce oturmaması gerektiğini anlayıp hızlıca ayağa kalktı. Hayli baskı altındaydı ve heyecanı vücudundan taşmak üzereydi. ‘’Ee, ben Zend. Soyadımı ve ailemi henüz bilmiyorum ve sokakta büyüdüm. Yakın zamanda Fun Fuo’nun eşliğinde Beyaz Taç’a gelip katıldım. Beyaz binanın üçüncü katında kalıyoru--’’ Zend hemen bildiklerini saymaya başlamıştı ki kadın araya girdi.

‘’Öhöm, tamam tamam, bu kadar yeter. Senden kendini tanıtmanı istedim, evini göster demedim.’’ kadının sesi biraz sinirli gibiydi. ‘’Bir sokak çocuğunun en nitelikli sınıfa atıldığına bakarsak, çok yetenekli olmalısın. Hadi yeteneklerini bize biraz göster. En azından dördüncü seviye bir büyücü ya da savaşçı olup, hem büyücülüğe hem savaşçılığa yatkın olmalısın değil mi?’’

Zend büyü ile ilgili bir şey söylemeyeceğini kendine tembihledi ve konuşmaya başladı. ‘’Ben sadece bir savaşçıyım. Bu sene üçüncü seviyeye çıktım ama kesinlikle büyü kullanamıyorum ve büyücü değilim. Büyü yapamıyorum çünkü de ondan. Bir de bir elemente yatkınlığım yok, büyü yapamamamın sebeplerinden biri de o. Bir de kral moduna sahibim. Ama büyü yapamıyorum yani, her kral moduna sahip olan büyü yapacak diye bir şey yok, değil mi?’’

‘’Eee... Tamam o zaman, sadece üçüncü seviye bir savaşçı olsan da çok zekisindir.’’ kadın çocuğun bu kadar büyücülüğün üzerinde durmasına şaşırmıştı. Elini salladı ve masasının altından çıkan büyük bir ansiklopedi Zend’in olduğu masaya çöktü. ‘’Eminim kitabı çoktan ezberlemişsindir ve Rasan Otu’nu hemen bulup özelliklerini sayabilirsin.’’

Zend daha da korktu, ama herkesin gözleri onun üzerindeyken bir hata yapmamalıydı. Hemen kitabın kapağını açtı.

Ama bir sorun vardı, Zend bu garip işaretlerden hiçbir şey anlamıyordu ki!

‘’Of, ben daha okuma yazma öğrenmedim ki. Ne yapacağım?’’ Zend söylendi. Rezil olma şansı yoktu, tüm sınıf onu izliyordu.

‘’Ne oldu? Bulamadın mı yoksa?’’ kadın alaycı bir şekilde konuştu. ‘’Ben söyleyelim bari, sayfa yüz elli sekizinci sayfada ikinci paragrafta yazıyor. Bilemediğin için açıp hepimize okumalısın.’’

Zend içinden bir küfür savurdu. Daha o kadar büyük sayıları da öğrenmemişti. Zend’in kıpırdamadığını görünce, öğretmen bir parmağıyla Zend’in kitabını gösterdi ve kitap bir anda hareket etmeye başladı, baş kısımlarından bir sayfa açtı ve içindeki tozları dışarı saçtı. ‘’Bunu da mı ben yapayım ya? Oku bari, beyefendi söylediğimiz sayfayı açmak için bile enerji harcamıyor.’’

Zend bir umutla kitaba baktı. Bir sürü anlamadığı garip işaretler ve çimene benzeyen bir ot resmini gördü. ‘’Okumayı ve büyük sayıları henüz bilmiyorum öğretmenim. Özür dilerim.’’ başka bir yol olmadığını görünce gerçekleri söyledi Zend.

‘’Okuma yazma bilmiyor musun? Gerçekten mi?’’ kadın şaşırmış gibi baktı. ‘’Ah, doğru. Sen bir sokak çocuğuydun. Karkan hangi akla seni buraya yolladıysa artık, son zamanlarda bir garip davranıyor.’’

Kadının konuşmasıyla birlikte tüm öğrenciler gülmeye başladı. Zend’in gözlerinin içi yaşla doldu, ama ağlamayacaktı. Kendini sıkmaya başladı, eğer ağlarsa çok daha kötü bir duruma düşecekti. Burnunu çekti ve öğretmene bakmaya başladı. Kadın onu resmen tüm sınıfın önünde rezil etmişti! Sınıfa yeni gelen ve sokak çocuğu olduğunu söyleyen birinden çok zor işaretleri okumasını hangi öğretmen söylerdi ki? O bir öğretmen değil bir cadıydı.

‘’Yapacak bir şey yok çocuklar, bazen istisnalar olur.’’ kadın gülerek, hala gülmekte olan öğrencilere seslendi. Zend kadının dediklerini aklına kazıdı. Bunları asla unutmayacaktı ve o kadını zamanı geldiğinde rezil edecekti. Kafasını öğrencilere çevirdi, aslında çok fazla öğrencinin gülmediğini gördü. En yazından yarısı gülmüyor, hatta somurtuyorlardı. Somurtanların en başında, Zend’in yumrukladığı çocuk vardı. Zend onu gördüğünde hemen anladı, çocuk kendine bakıyordu.

‘’Otur artık. Sınıfta oturulur, bunu biliyorsun değil mi? Haha.’’ kadın Zend ile yine alay etmeye ve onu küçük düşürmeye başladı.

Birden bir çocuk ayağa kalktı ve öğretmene baktı. ‘’Bayan Ylis, belli ki yeni gelen arkadaşımız henüz okumayı öğrenecek kadar eğitim almamış. A sınıfına alınmasıysa onun potansiyeli olduğunu gösterir. Onun üzerine giderek onu sıkmaya gerek var mı?’’

Çocuk konuştuktan sonra daha kadın ona cevap vermeden bir çocuk daha ayağa kalktı. ‘’Ne kadar ayıp! Bir öğretmen olarak tüm öğrencilere eşit ve adaletli davranmanız gerekir. Bazısına gülüp, bazısını rencide etmek ne kadar büyük bir ayıptır!’’

Son konuşan çocukla birlikte kadının yüz ifadesi değişti. Tam konuşacaktı ki bir çocuk daha ayağa kalktı. ‘’Kesinlikle! Başkan’ın bizzat bu sınıfa koyduğu bir öğrenciyi rezil etmek sizin ne haddinize! Bir kardeşimin rezil olmasına göz yumamam ben!’’ kadın şaşırmış gibiydi. Belli ki çocukların bir anda böyle üstüne gelmesini beklemiyordu.

Bir ses daha yükseldi. ‘’Sırf sokak çocuğu diye bir öğrenciyi böyle aşağılamak ne kadar da görgüsüzce! Ayrıca, hem üçüncü seviye bir savaşçı olup hem de bir kral modu sahibi olması neyinize yetmedi? Ülkede bu nitelikleri taşıyan kaç çocuk gösterebilirsiniz bize acaba?!’’ Zend’i en çok şaşırtan şey ise, en son konuşan çocuğun daha önce yumrukladığı çocuk olmasıydı. Onların kendini savunmasına son derece sevinmişti ve onlara karşı minnettarlık doluydu. Çocuğa vurduğu için pişman olmaya başlamıştı bile. Ama bu demek değildi ki kadının kendine söylediği şeyleri unutmuştu, o sözlerin intikamını alacaktı.

Ylis çok şaşırdı çünkü şimdi konuşan çocuk sınıftaki neredeyse en favori öğrencisi olan Yun’du. Çünkü Yun, sınıftaki en iyi öğrenciydi “Sen de mi Yun’ütüs?!”

Kadın gerçekten sinirlenmişti ve yüzü kızarmaya başlamıştı. Ama çok çıkar yolu da yoktu. Konuşan tüm çocuklar Beyaz Taç’ın birer kardeşiydiler ve onlara bulaşmanın sonu kötü olurdu. Yine de o bir öğretmendi ve elinde hala kozları vardı. ‘’Konuşan tüm çocuklar bugün okuldan sonra akşama kadar cezalılar. Sebebiyse dersin işlenişini bozmak ve öğretmene hakaret etmek. Ayrıca haftaya bugüne kişi başı on sayfalık bir ödev hazırlayacaksınız. Ödevin içeriğini cezadayken söyleyeceğim.’’

Kadın ayağa kalktı ve sınıfın ortasına doğru yürüdü. Ellerini çırptı, ‘’Derse başlıyoruz.’’ dedi.

‘’Zend, dersimiz Şifalı Otlar ve Hap Hazırlama. Bilgin olsun diye söyledim.’’  

***

İlk ders bitti, öğrenciler dışarı çıkarken Zend hemen ona yardım eden dörtlünün yanına koştu ve tüm duygularıyla onlara teşekkür etti. ‘’Kardeşlerim, beni savunduğunuz için çok teşekkür ederim. O kadına lafları çok güzel koydunuz.’’ Zend hemen kendine yardım edenlerle tokalaştı. ‘’Ben Zend. Memnun oldum.’’
Çocuklar da Zend'e güler yüzle bakıp isimlerini söylediler ve memnun olduklarını belirttiler. Zend neredeyse unutacakken kendine söylemesi gerekeni hatırlattı ve konuşmaya başladı. “Sana vurduğum için özür dilerim Yun.”

Yun ona, “Sorun değil, ama o tek yumruk için iki ağrı çektim lan, nasıl vurduysan artık. Haha.”

Bir anda herkes Yun ve Zend'e baktı. Zend'e yardım eden çocuklardan biri konuştu. “Yun'a mı vurdun? Tek mi yumruk? İki gün mü ağrı?”

0 yorum :

Yorum Gönder