Ar Bölüm:29
Bölüm 29 - Beyaz Taç
"Hadi, içeri gidip sana kayıt yaptıralım. Kayıt kahverengi binadan yapılıyor, öncelikle oraya gideceğiz. Sonra sana kalacağın odanı gösteririm." Fun elini kaldırdı, dış kısmı Zend'e bakacak şekilde tuttu. "Bende olan yüzüklerden sende alacaksın ve neredeyse her yere bu yüzüğü göstererek girebilirsin."
Zend hayranlığını belirten kısa bir homurdanma çıkardı, Fun'u takip ederek duvardaki kapıdan içeri girdi. Fun yüzüğünü kapıdaki yüzük büyüklüğündeki bir deliğe soktu, kapı açıldı. Zend böyle bir sistemin olmasına daha da çok şaşırdı ve garip bakışlarla etrafı seyretti.
"Zend, hala göz kapağın sağlam değil, değil mi?" Fun Zend'in gözündeki göz bandına baktı.
"Hayır Fun, henüz bir ışık büyücüsü bulamadığımız için göz kapağımı iyileştiremedik. Ustamın dediğinie göre ışık büyüdükleri pek fazla bulunmazmış. Hatta bazen o kadar azalıyorlarmış ki, karanlık büyücülerinden bile daha değerli oluyorlarmış. Ben bunu öğrenene kadar ışık büyücülerinin değersiz olduklarını sanıyordum." Zend yolculukta elementler ve büyücüler hakkında ustasına birçok soru sormuştu, bu cevap onlardan birine aldığı bir cevaptı.
"Sonuna kadar doğru, ışık büyücüleri çok değerlidir. Birkaç yıl önce öldüğü bilinen Qouen adlı büyük bir ışık büyücüsü vardı, biliyor musun?" Fun soruyu sordu, ama Zend'in kafasını iki yana salladığını görünce konuşmaya devam etti.
"İşte o büyücü, ışık büyüsünün zirvelerine çıkınca bir grup kurmaya karar verdi. Bu grup ışık büyücülerini alıp eğitti ve geliştirdi. Toplum ışık büyücülerini güçsüz ve değersiz olarak gördüğü için ışık büyücüleri oraya giderler. Oradakilerin çoğu da dışarıdaki insanları sevmezler. Bir düşün, herkes seni güçsüz sanıp kötü davransa, nasıl hissederdin? Bir kez oraya gittim. Beni sinirli bir şekilde karşıladılar, ama haklarını vermek gerek. Gerçekten güzel bir evleri var ve binalarının en başına, kurucularının heykelini dikmişler. Ona gerçekten çok saygı duyuyorlar doğrusu."
Zend böyle hikayeleri ve başkasının yaşadığı maceraları dinlenmeyi hiçbir şeye değişmezdi. "Peki ama Fun, adam o kadar değerliyse ve ışık büyüsünün zirvesine çıktıysa, neden öldü? Neden kendini iyileştirmedi ya da neden kendini topladığı ışık büyücülerinin iyileştirmesini sağlamadı? Eğer topluluk olarak büyü yapılırsa, yeni ölen birini diriltmek bile mümkün olabilirmiş. Ustam öyle söylemişti."
"Ustan haklı Zend. Qouen, zaten kralın sol koluydu ve istese kendini yakalandığı hastalıktan iyileştirebilirdi. Ama krala ihanet etti -daha doğrusu herkes öyle düşünüyor- ve saraydaki görevini terkedip kendi kurduğu topluluğu bıraktı. Topladığı büyücüler Qouen'in ihanetini hiç kabul etmediler. Ama neden her şeyi bırakıp ortadan kaybolduğunu da açıklamıyorlar. Onlarla iyi ilişkiler kurmak çok önemli, çünkü şifa, savaşta güçten daha önemlidir ve kazananı belirler. O Qouen'in, bir savaşta sekizyüz bin kişiyi diriltip savaşı kazandırdığı bilinen bir şeydir. Halkın dilinde efsane gibi dolaşır, ama gerçekten oldu. Bizzat izledim, büyük adamdı kendisi. Neden ortadan kayboldu acaba?"
"Sekizyüz bin kişi mi?!" Zend kendine hakim olamadı. "Sekizyüz bin kişi de ne demek?! Işık büyüsü bu kadar mükemmel bir şey mi?!"
"Aynen öyle, ama Qouen'in sadece ışık büyücüsü olmadığı da bilinir. Karanlık büyüsüne de sahipti ama hiç kullanmazdı diyorlar. Tabii kesin bir kanıt yok. Hadi, gir bakalım içeri. Biz de bir ışık büyücüsüne sahibiz. İyi bir kardeşimizdir kendileri, seni iyileştirir." Fun, malikanenin büyük kapısının yanındaki bir deliğe daha yüzüğünü bastı ve kapı açıldı. "Herkesin yüzüğü benzer ama hepsi farklıdır. Tıpkı parmak izi gibi."
Kapı ardına kadar açılınca, Zend içerideki canlı ortamı görme fırsatı yakaladı. Herkes uzun masalara oturmuş tatlılar, yemekler yiyor, bir şeyler içiyor ve sohbet ediyordu. Kapı açılınca herkes gelen kişiye baktı.
"Vay, Hoşgeldin Fun." Sarı, uzun saçlara sahip olan bir kadın konuştu.
"Ooo, ahlaklı kişilik gelmiş. Haha." elinde bir bardakla mavi bir şey içen uzun boylu bir adam Fun'a seslendi, kalabalık gülerek ona eşlik etti.
"Kibar beyefendi, uzun zamandır görünmüyordunuz. Hangi rüzgar attı sizi buraya?" bir adam daha Fun'a seslendi.
"Ahlaklı kişilik görevini bitirmiş, yanındaki de ahlaklı kişiliğinle bulduğun ahlaklı çocuk mu?" kapıya bakan herkes gülerek Fun'a takılıyor, Fun da onlara gülerek karşılık veriyordu. "Kapa çeneni Lihan, yoksa sana ahlaklı yere kapaklanmayı bizzat öğreteceğim. Haha."
Uzun saçlı kadın cevap verdi. "Kendin iyi biliyorsun tabii. Hahaha."
"Sessiz olun millet, yeni kardeşimizin bizi yanlış anlamasını istemeyiz." Fun Zend'i arkasından ittirdi.
Zend Fun'un önüne çıktığında sanki tüm gözler kendine kitlenmiş gibi hissetti. Herkes onu izliyor, yapacağı yanlışları bekliyorlardı.
"Arkadaşlar, bu Zend. Sekiz yaşında, üçüncü seviye bir savaşçı." Fun gururla Zend'i tanıtmaya başladı. Onu Beyaz Taç'a kendi getirdiği için, çocuğun nitelikleri onun gururunu okşuyordu.
"Üçüncü seviye savaşçı mı? Buraya gelen en iyi çocuk değil, haha." yan taraflarında oturan kızıl saçlı bir adam konuştu.
"M-Merhaba. Ben Zend." Zend büyük bir heyecan içindeydi ve hafifçe korkarak konuştu. Yanlış bir şey söylemekten çok korkuyordu. İnsanların onu yanlış anlamasını hiç istemezdi. "En iyi olmak gibi bir amacım yok zaten efendim." Zend hiçbir zaman en iyi olmak istememişti. Kral'ı koruyabilecek kadar güçlü olsa yeterdi.
"Hey, o daha sekiz yaşında. Ona bulaşmayın. Buraya ileri seviyede gelmek ya da gelmemenin pek bir şey etkilemediğini biliyor olmalısın Zanur. Geldiğinde bacakların titriyordu ve birinci seviye bir savaşçı bile değildin." bu sefer uzak bir masada yatarak dinleniyormuş gibi görünen bir adam konuştu, hafifçe doğruldu, kırk yaşlarında gibi görünüyordu ve üzerine sadece bir kolsuz ceket giymesi, kaslı vücudunu ortaya çıkarmıştı. Alnının sağ kısmından burnuna, burnundan da göğsüne kadar ilerleyen büyük bir yara taşıyordu.
"Aynen öyle, ama tek şey bu değil, sekiz yaşında ama kendi modunu kapalı tutup, açılma anında da onu açılmadan kapatmayı biliyor." Fun elini Zend'in omzuna atıp konuştu. "Zanur, bunu senin bu yaşında bile yapabileceğin kesin değil. Daha geçen gün sana sadece saçını beğenmediğini söyleyen Jyan elçisini öldürmedin mi?"
Herkes güldü, kızıl saçlı adam da önce somurttu ama birkaç saniye sonra o da gülmeye başladı.
"Soyadın ne peki küçük arkadaş?" duvarda oturan, evet, duvarda oturan bir adam Zend'e can alıcı soruyu sordu. Zend onun kendini nasıl duvarda tutmayı başarabildiğini anlamamıştı.
Fun, Zend'in omuzundaki elini destek verircesine hafifçe sarstı ve sadece Zend'in duyabileceği bir şekilde söylemeye çalıştı, ama krallarla dolu bir mekanda bu mümkün değildi. Sadece Zend'in başka kimsenin duymadığını düşünmesini istedi.
"Fun, neden fısıldadın? Zaten herkes bizi duymuyor mu?" Zend sesli bir şekilde konuştu. "Neyse."
Fun dilini yutmuş gibi oldu, çocuğun bunu anlayabilme ihtimalini hiç düşünmemişti.
Zend duvarda oturan adama bakarak konuştu. "Ailemi hiç tanımadım efendim, sokakta büyüdüm ben."
"Demek bir öksüz daha." malikanenin diğer ucundaki kapı açıldı, içeri orta boylu, sarı saçlı, hafif kaslı ve yeşil gözlü bir adam girdi.
Malikanenin bir ucundan diğer ucuna gitmek birkaç dakika sürebilecekmiş gibiydi, adam bir anda Zend'in önünde belirdi ve çocuğa elini uzattı. "Ben Karkan Klatt evlat, Beyaz Taç'ın başkanıyım."
Zend, adamın uzattığı eli hemen sıktı ve adamın eli kendi eline her ne kadar büyük gelse de, düzgünce tokalaştılar.
"Memnun oldum efendim." Zend saygıyla cevap verdi.
"Artık ailen Beyaz Taç olacak Zend, buradaki herkes gibi. Şu an bu salonda oturan ve görevde olan kişilerin içinden,
en azından onda ikisi buraya ailesiz geldi." adam konuştu, konuşması insana güven veriyordu ve bu Zend'i rahatlattı.
"Teşekkür ederim efendim. Beyaz Taç'ın ailem olmasını, en çok ben istiyorum."
"Hadi bakalım, o zaman sana bir yüzük verelim." adam konuştu ve arkasını döndü.
"Direk alacak mısınız beni? Moda gerçekten sahip miyim diye bakmayacak mısınız?"
"Bir kardeşimiz, senin kral moduna sahip olduğunu söylüyorsa, bu doğrudur. Ayrıca gözünden anlayabiliyorum." adam arkasından gelen sende bakarak konuştu.
Zend, hayranlıkla dolu bir ses daha çıkardı. Fun da arkasından geliyordu. Arkadan Zend'in kulağına doğru eğildi. "Başkan aramızdaki en güçlü kişidir. Zend. Üç yıl önce, bir Ruh Şövalyesi ünvanını aldı. Pounz'da Ruh Şövalyesi olabilen sadece dört kişi var. Başkanla birlikte beş. O dört kişinin hepsi de başkan gibi okulların, toplulukların başında olan insanlar. Ama başkan en gençleri. O sadece otuz sekiz yaşında."
"Hadi, içeri gidip sana kayıt yaptıralım. Kayıt kahverengi binadan yapılıyor, öncelikle oraya gideceğiz. Sonra sana kalacağın odanı gösteririm." Fun elini kaldırdı, dış kısmı Zend'e bakacak şekilde tuttu. "Bende olan yüzüklerden sende alacaksın ve neredeyse her yere bu yüzüğü göstererek girebilirsin."
Zend hayranlığını belirten kısa bir homurdanma çıkardı, Fun'u takip ederek duvardaki kapıdan içeri girdi. Fun yüzüğünü kapıdaki yüzük büyüklüğündeki bir deliğe soktu, kapı açıldı. Zend böyle bir sistemin olmasına daha da çok şaşırdı ve garip bakışlarla etrafı seyretti.
"Zend, hala göz kapağın sağlam değil, değil mi?" Fun Zend'in gözündeki göz bandına baktı.
"Hayır Fun, henüz bir ışık büyücüsü bulamadığımız için göz kapağımı iyileştiremedik. Ustamın dediğinie göre ışık büyüdükleri pek fazla bulunmazmış. Hatta bazen o kadar azalıyorlarmış ki, karanlık büyücülerinden bile daha değerli oluyorlarmış. Ben bunu öğrenene kadar ışık büyücülerinin değersiz olduklarını sanıyordum." Zend yolculukta elementler ve büyücüler hakkında ustasına birçok soru sormuştu, bu cevap onlardan birine aldığı bir cevaptı.
"Sonuna kadar doğru, ışık büyücüleri çok değerlidir. Birkaç yıl önce öldüğü bilinen Qouen adlı büyük bir ışık büyücüsü vardı, biliyor musun?" Fun soruyu sordu, ama Zend'in kafasını iki yana salladığını görünce konuşmaya devam etti.
"İşte o büyücü, ışık büyüsünün zirvelerine çıkınca bir grup kurmaya karar verdi. Bu grup ışık büyücülerini alıp eğitti ve geliştirdi. Toplum ışık büyücülerini güçsüz ve değersiz olarak gördüğü için ışık büyücüleri oraya giderler. Oradakilerin çoğu da dışarıdaki insanları sevmezler. Bir düşün, herkes seni güçsüz sanıp kötü davransa, nasıl hissederdin? Bir kez oraya gittim. Beni sinirli bir şekilde karşıladılar, ama haklarını vermek gerek. Gerçekten güzel bir evleri var ve binalarının en başına, kurucularının heykelini dikmişler. Ona gerçekten çok saygı duyuyorlar doğrusu."
Zend böyle hikayeleri ve başkasının yaşadığı maceraları dinlenmeyi hiçbir şeye değişmezdi. "Peki ama Fun, adam o kadar değerliyse ve ışık büyüsünün zirvesine çıktıysa, neden öldü? Neden kendini iyileştirmedi ya da neden kendini topladığı ışık büyücülerinin iyileştirmesini sağlamadı? Eğer topluluk olarak büyü yapılırsa, yeni ölen birini diriltmek bile mümkün olabilirmiş. Ustam öyle söylemişti."
"Ustan haklı Zend. Qouen, zaten kralın sol koluydu ve istese kendini yakalandığı hastalıktan iyileştirebilirdi. Ama krala ihanet etti -daha doğrusu herkes öyle düşünüyor- ve saraydaki görevini terkedip kendi kurduğu topluluğu bıraktı. Topladığı büyücüler Qouen'in ihanetini hiç kabul etmediler. Ama neden her şeyi bırakıp ortadan kaybolduğunu da açıklamıyorlar. Onlarla iyi ilişkiler kurmak çok önemli, çünkü şifa, savaşta güçten daha önemlidir ve kazananı belirler. O Qouen'in, bir savaşta sekizyüz bin kişiyi diriltip savaşı kazandırdığı bilinen bir şeydir. Halkın dilinde efsane gibi dolaşır, ama gerçekten oldu. Bizzat izledim, büyük adamdı kendisi. Neden ortadan kayboldu acaba?"
"Sekizyüz bin kişi mi?!" Zend kendine hakim olamadı. "Sekizyüz bin kişi de ne demek?! Işık büyüsü bu kadar mükemmel bir şey mi?!"
"Aynen öyle, ama Qouen'in sadece ışık büyücüsü olmadığı da bilinir. Karanlık büyüsüne de sahipti ama hiç kullanmazdı diyorlar. Tabii kesin bir kanıt yok. Hadi, gir bakalım içeri. Biz de bir ışık büyücüsüne sahibiz. İyi bir kardeşimizdir kendileri, seni iyileştirir." Fun, malikanenin büyük kapısının yanındaki bir deliğe daha yüzüğünü bastı ve kapı açıldı. "Herkesin yüzüğü benzer ama hepsi farklıdır. Tıpkı parmak izi gibi."
Kapı ardına kadar açılınca, Zend içerideki canlı ortamı görme fırsatı yakaladı. Herkes uzun masalara oturmuş tatlılar, yemekler yiyor, bir şeyler içiyor ve sohbet ediyordu. Kapı açılınca herkes gelen kişiye baktı.
"Vay, Hoşgeldin Fun." Sarı, uzun saçlara sahip olan bir kadın konuştu.
"Ooo, ahlaklı kişilik gelmiş. Haha." elinde bir bardakla mavi bir şey içen uzun boylu bir adam Fun'a seslendi, kalabalık gülerek ona eşlik etti.
"Kibar beyefendi, uzun zamandır görünmüyordunuz. Hangi rüzgar attı sizi buraya?" bir adam daha Fun'a seslendi.
"Ahlaklı kişilik görevini bitirmiş, yanındaki de ahlaklı kişiliğinle bulduğun ahlaklı çocuk mu?" kapıya bakan herkes gülerek Fun'a takılıyor, Fun da onlara gülerek karşılık veriyordu. "Kapa çeneni Lihan, yoksa sana ahlaklı yere kapaklanmayı bizzat öğreteceğim. Haha."
Uzun saçlı kadın cevap verdi. "Kendin iyi biliyorsun tabii. Hahaha."
"Sessiz olun millet, yeni kardeşimizin bizi yanlış anlamasını istemeyiz." Fun Zend'i arkasından ittirdi.
Zend Fun'un önüne çıktığında sanki tüm gözler kendine kitlenmiş gibi hissetti. Herkes onu izliyor, yapacağı yanlışları bekliyorlardı.
"Arkadaşlar, bu Zend. Sekiz yaşında, üçüncü seviye bir savaşçı." Fun gururla Zend'i tanıtmaya başladı. Onu Beyaz Taç'a kendi getirdiği için, çocuğun nitelikleri onun gururunu okşuyordu.
"Üçüncü seviye savaşçı mı? Buraya gelen en iyi çocuk değil, haha." yan taraflarında oturan kızıl saçlı bir adam konuştu.
"M-Merhaba. Ben Zend." Zend büyük bir heyecan içindeydi ve hafifçe korkarak konuştu. Yanlış bir şey söylemekten çok korkuyordu. İnsanların onu yanlış anlamasını hiç istemezdi. "En iyi olmak gibi bir amacım yok zaten efendim." Zend hiçbir zaman en iyi olmak istememişti. Kral'ı koruyabilecek kadar güçlü olsa yeterdi.
"Hey, o daha sekiz yaşında. Ona bulaşmayın. Buraya ileri seviyede gelmek ya da gelmemenin pek bir şey etkilemediğini biliyor olmalısın Zanur. Geldiğinde bacakların titriyordu ve birinci seviye bir savaşçı bile değildin." bu sefer uzak bir masada yatarak dinleniyormuş gibi görünen bir adam konuştu, hafifçe doğruldu, kırk yaşlarında gibi görünüyordu ve üzerine sadece bir kolsuz ceket giymesi, kaslı vücudunu ortaya çıkarmıştı. Alnının sağ kısmından burnuna, burnundan da göğsüne kadar ilerleyen büyük bir yara taşıyordu.
"Aynen öyle, ama tek şey bu değil, sekiz yaşında ama kendi modunu kapalı tutup, açılma anında da onu açılmadan kapatmayı biliyor." Fun elini Zend'in omzuna atıp konuştu. "Zanur, bunu senin bu yaşında bile yapabileceğin kesin değil. Daha geçen gün sana sadece saçını beğenmediğini söyleyen Jyan elçisini öldürmedin mi?"
Herkes güldü, kızıl saçlı adam da önce somurttu ama birkaç saniye sonra o da gülmeye başladı.
"Soyadın ne peki küçük arkadaş?" duvarda oturan, evet, duvarda oturan bir adam Zend'e can alıcı soruyu sordu. Zend onun kendini nasıl duvarda tutmayı başarabildiğini anlamamıştı.
Fun, Zend'in omuzundaki elini destek verircesine hafifçe sarstı ve sadece Zend'in duyabileceği bir şekilde söylemeye çalıştı, ama krallarla dolu bir mekanda bu mümkün değildi. Sadece Zend'in başka kimsenin duymadığını düşünmesini istedi.
"Fun, neden fısıldadın? Zaten herkes bizi duymuyor mu?" Zend sesli bir şekilde konuştu. "Neyse."
Fun dilini yutmuş gibi oldu, çocuğun bunu anlayabilme ihtimalini hiç düşünmemişti.
Zend duvarda oturan adama bakarak konuştu. "Ailemi hiç tanımadım efendim, sokakta büyüdüm ben."
"Demek bir öksüz daha." malikanenin diğer ucundaki kapı açıldı, içeri orta boylu, sarı saçlı, hafif kaslı ve yeşil gözlü bir adam girdi.
Malikanenin bir ucundan diğer ucuna gitmek birkaç dakika sürebilecekmiş gibiydi, adam bir anda Zend'in önünde belirdi ve çocuğa elini uzattı. "Ben Karkan Klatt evlat, Beyaz Taç'ın başkanıyım."
Zend, adamın uzattığı eli hemen sıktı ve adamın eli kendi eline her ne kadar büyük gelse de, düzgünce tokalaştılar.
"Memnun oldum efendim." Zend saygıyla cevap verdi.
"Artık ailen Beyaz Taç olacak Zend, buradaki herkes gibi. Şu an bu salonda oturan ve görevde olan kişilerin içinden,
en azından onda ikisi buraya ailesiz geldi." adam konuştu, konuşması insana güven veriyordu ve bu Zend'i rahatlattı.
"Teşekkür ederim efendim. Beyaz Taç'ın ailem olmasını, en çok ben istiyorum."
"Hadi bakalım, o zaman sana bir yüzük verelim." adam konuştu ve arkasını döndü.
"Direk alacak mısınız beni? Moda gerçekten sahip miyim diye bakmayacak mısınız?"
"Bir kardeşimiz, senin kral moduna sahip olduğunu söylüyorsa, bu doğrudur. Ayrıca gözünden anlayabiliyorum." adam arkasından gelen sende bakarak konuştu.
Zend, hayranlıkla dolu bir ses daha çıkardı. Fun da arkasından geliyordu. Arkadan Zend'in kulağına doğru eğildi. "Başkan aramızdaki en güçlü kişidir. Zend. Üç yıl önce, bir Ruh Şövalyesi ünvanını aldı. Pounz'da Ruh Şövalyesi olabilen sadece dört kişi var. Başkanla birlikte beş. O dört kişinin hepsi de başkan gibi okulların, toplulukların başında olan insanlar. Ama başkan en gençleri. O sadece otuz sekiz yaşında."
0 yorum :
Yorum Gönder