Som Bölüm 3

7 Haziran 2016 Salı

Som Bölüm 3


                                                                     Yazan: Khyroin
                                                                     Yayımlayan: Aydehan 

İyi okumalar dileriz :D


Kadın ve çocuk dışarıda onları bekleyen at arabasına doğru yola koyuldular. Kami annesinin yemekleri dışında hayatında hiç bu kadar güzel bir yemek yediğini hatırlamıyordu. Yemeğin tadı çocuğun damağındaydı hala. Arabaya ulaştıklarında şoför kapıyı açtı ve içeriye girdiler. İçerisi oldukça lüks bir şekilde dizayn edilmişti. “Hanımefendi size gerçekten çok teşekkür ederim. Normalde benim gibi birini gören bir insan yanıma bile yaklaşmaz fakat siz beni himayeniz altına aldınız ve korudunuz. Karnımı doyurdunuz size ne kadar teşekkür etsem az.” dedi çocuk. Kadın bir kez daha çocuğun diksiyonuna ve nezaketine hayran kalmıştı. “Çocuğum ailen ne işle uğraşıyordu önceleri?” diye bir soru sordu kadın. Çocuk “Babam sarayda öğretmenlik yapıyordu annem ise sarayın aşçıbaşısıydı.” Dedi. Kadın şaşırdı çünkü çocuğun bahsettiği adam Simon Somnia’ydı ve sarayın en büyük savaşçılarından biri olarak anılıyordu. Fakat çocuğu doğduğu için orduyu bırakıp öğretmenliğe başlamıştı. Annesi Elia Somnia ise belki de bütün imparatorluktaki en iyi aşçıydı.

 İmparator ve İmparatoriçe onun yemeklerinden asla şikayet duymamıştı. “Sen Simon’un oğlu musun yoksa çocuk?” diye bir soru sordu kadın. “Evet hanımefendi neden sordunuz?” diye cevapladı çocuk. Kadın hayrete düşmüştü çünkü Simon ve Elia gibi bir çiftin çocuğu sokaklara düşmüştü. “Ailen nasıl öldü evladım?” Çocuk sesindeki öfkeye engel olmadan “Gölge Klanı tarafından hanımefendi.” Dedi. Çocuğun öfkeli sesi babası sinirlendiğinde çıkan sese o kadar benziyordu ki. İmparatoriçe Kaia her zaman Simondan biraz korkmuştu. Çünkü Simon iri yarı ve güçlü bir adamdı. Ordu komutanlığı görevini sırf oğlu için bırakıp saraydan ayrılmıştı. İmparator Saen’in uzun ısrarları sonucunda saraya geri dönmüşlerdi. Kaia içinden “Aman tanrım bu çocuğu neden daha önce bulmamıştım ki ben?! Saraya gidip Saen’e haber vermeliyim. Eski dostunun oğluna kendi oğlu gibi bakacağından eminim.” Diye geçirdi-ne düşünceymiş arkadaş :D.

Araba şehrin en lüks giyim mağazasının önünde durmuştu. Kapı açıldığında ilk Kaia ondan sonrada Kami inmişti. Mağaza çok büyüktü hatta imparatorluktaki en büyük ikinci yapıydı en büyük yapı ise saraydı. Kadın önde çocuk arkasında mağazaya girmişlerdi. Kami kadına baktı. Platin rengi saçları beyaz teni ile çok büyük bir uyum içerisindeydi. Turkuaz rengi gözleri sevinç ışıltılarıyla parlıyordu. Kadının çok güzel biri olduğunu düşündü Kami kocası çok şanslı olmalıydı. Kadın çocuğun elini tutup ilerlemeye başladı. Kadın hemen görevliyi çağırıp çocuğu giydirmesini ve beğendiği tüm kıyafetleri almasını istediğini söyledi. Görevli çocuğun elinden tutup ilerlemeye başladı vitrinlerin oraya doğru. Kadının gözü çocuğun saçlarına takılmıştı. Babasınınki kadar olmasa da saçları uzundu ve babasının saçı ile aynı renk kızıllığa sahipti. Fakat gözlerini annesinden almıştı. Elia’nın gözleri belki de o saraydaki hatta imparatorluktaki en güzel gözdü. Bazen gümüş rengi oluyordu bazen ise fırtına bulutları kadar gri. Bu kadına ayrı bir çekicilik katmasına rağmen tehditkar bakışlar attığında insanın kanı donuyordu. Bir insan ailesine bu kadar benzerdi.

Sarayda Kaia’nın en yakın gördüğü kişi Elia’ydı. Onu çok özlemişti Kaia. Yarım saat gibi bir süre sonunda Kami ve görevli geri gelmişti. Kami’nin üzerine siyah bir takım elbise vardı. Saçlarını arkadan at kuyruğu yapmıştı bu haliyle tam bir asilzade gibi görünüyordu. Onu bu hali ile gören birisi asla sokakta büyümüş demezdi. “Prenslere benzedin Kami.” Diyerek hayranlığını belirtti kadın. Çocuğun yanakları kızarmıştı utançtan “Teşekkürler hanımefendi.” Dedi minnettarlığını belirten bir şekilde. Kadın buna benzer bir iki kıyafet daha aldı ve dükkandan çıktılar. Çocuk o an kafasında sesler duymaya başladı. “Kami, oios to talores. Quares ma ichos, Astare na kono hi, Saquos do ems. Limi ti ano, Quares ga tegimi!” son kelime çok yüksek sesle çıktı ses beyninin içinde olmasına rağmen kulaklarını kapatma ihtiyacı sergilemişti çocuk.

O sırada ruhlar aleminde Mano çocuğun kulağına bir şeyler fısıldamayı kesmişti. Dediği şeyler şunlardı “Kami, bu büyüyü ezberle. Ölümle tanışma vaktin geldi. Kaçman için zaman tanımayacağım. Ölmek için yalvaracaksın, ama merhamet bulamayacaksın. Ölüme merhaba de!” Son kelimeleri söylerken bağırmıştı Mano. Çok tehlikeli ve yüksek seviyeli bir büyü yerleştirmişti çocuğun beynine. Ölüm Yıldırımı Büyüsü. Bu büyü ruhları bile avlayabilecek kadar güçlü SS sınıfı bir büyüydü. Çünkü Kami eninde sonunda Mano’yu bulup onunla karşılaşacaktı. Ve çocuğun kendi karşısında güçsüz kalmasını istemiyordu Mano. Bu yüzden belki en güçlü büyü olan Ölüm Yıldırımı Büyüsünü çocuğa öğretmişti. Fakat çocuğun bunu kullanması için ölümle yüz yüze olması gerekiyordu ve Mano ölümdü.

Bu sırada arabada olan Kaia ve Kami sohbet ederek saraya doğru ilerliyorlardı. Sarı elma ağaçları, portakal ve erik ağaçlarının arasından geçerken meyvelerin ahenkle birleşiminden çıkan o koku insanı adeta büyülüyordu. “Çok güzel kokuyor. Parfüm gibi.” Dedi çocuk. “İstersen bu kokuları içinde barındıran bir parfüm yaptırabilirim sana.”

 Diye bir teklifte bulundu kadın. Çocuğun gözleri parıldadı. “Çok iyi olur hanımefendi.” Dedi sevincini belli edecek şekilde. “Siz gerçekten bir meleksiniz hanımefendi size rastladığım için çok şanslıyım.” Dedi minnettar bir şekilde. Kadın “Kami benim adım Kaia ve bana adımla seslenmeni istiyorum anladın mı?” “Peki Kaia." Diyerek kadını onayladı Kami. Tam o sırada aklına bir şey geldi. “Aman tanrım tamamen unutmuşum.” Dedi telaşla. Kadın çocuğun dediği şeye anlam veremediği için “Neyi unuttun çocuğum?” diye bir soru sordu. “Dün ordu seçmelerine katılmıştım ve sonuç bugün açıklanacaktı hemen geri dönmem lazım benim.”

 Dedi. Kadın bu işi kolay bir şekilde halledebilirdi aslında çünkü imparatoriçeydi. “Kami sana bir şey söylemem gerek ben imparatorun karısıyım.” Dedi. Çocuk kadının dediklerine anlam veremedi. “Neyim dediniz?” “İmparatorun karısıyım ve seni evlat edindiğim için saraya gidiyoruz ve prensler orduda olmazlar.” Dedi. Çocuk ise “Katiyen olmaz. Ben orduya katılıp ailemin intikamını kendi ellerim ile alacağım. Prens olmak zerre umurumda değil.” Dedi. “Ama çocuğum elinin altına binlerce hizmetçi olacak. Yediğin önünde yemediğin arkanda olacak böyle bir yaşamı elinin tersi ile itiyor musun yani?” çocuk kafasını sallayarak kadını onayladı.

 Kadın “Peki o zaman bari seni eğitecek birkaç kişi tahsis edeyim sana. Savaşçı mısın yoksa büyücü mü?” işte Kami’nin buna verecek cevabı yoktu. Çünkü eğiliminin neye uygun olduğunu bilmiyordu. Fakat onun istediği şey düşmanlarla çarpışmaktı uzaktan büyü yapmak değil. “Savaşçıyım.” Dedi kararlılıkla. Kadın tıpkı babası gibi diye düşündü. “O zaman şehrin en iyi savaşçı eğitmenini senin hocan olarak atayacağım. Ama ilk önce saraya gitmeliyiz Saen’e göstereceğim seni.” Dedi. Çocuk kafasını sallayarak arkasına yaslandı ve yolu izlemeye başladı.

Saraya vardıklarında uşaklardan birisi kapıyı açtı. Kaia önde Kami arkada olmak üzere saraya ilerlemeye başladılar. Kaia’yı gören herkes eğilip ona selam veriyordu. Kaia ise tüm sevecenliği ile selamları alıyor ve selam verenlere aynı şekilde selam veriyordu. Kami kadına hayran kalmıştı. Sarayın içine girdiklerinde iki görevli kadının ve çocuğun üzerindeki fazlalıkları alıp götürdüler. Kadın çocuğun elini tutarak onu kocasının yani imparatorun yanına götürdü. Kaia’yı görünce kapıdaki görevliler kapıyı açtı ve Kaia ve Kami’nin içeri girmesine izin verdiler. Kaia kocasına doğru koşup “Hayatım nasılsın?” diyerek sarıldı. İmparatorun kuzguni siyah saçları omuzlarında bitiyordu. Bronz teni ve ela rengi gözleri fit vücudu ile birleştiğinde karşı konulamaz bir yakışıklılığa ulaşıyordu adam. “İyiyim karıcığım hoş geldin.” Dedi ve arkada duran çocuğa gözü ilişti.
“Bu çocukta kim?” diye sordu karısına. “Bu Kami hayatım. Simon ve Elia’nın oğlu.”

0 yorum :

Yorum Gönder