YE - 17 - DESHAUN ALEXEİ

18 Haziran 2016 Cumartesi

YE - 17 - DESHAUN ALEXEİ


Her büyünün kendi özelliği olurdu. Örneğin toprak büyüsü savunması kuvvetli bir element büyüsüydü. Ateş büyüsü saldırıya ağırlık verirken,  su daha dengeli bir türdü. Rüzgâr büyücüleri genellikle destek bölümüne alınırdı takım oluştururken.

Elbette özel büyü türleri de vardı. Aydınlık büyüsü şifacıların yatkın olduğu bir türdü insanların ruhlarını bile iyileştirirdi. Lakin kara büyü onun tam zıttıydı, insanın ruhunu söküp alan kara büyü teknikleri vardı. Böyle muazzam etkilerinin karşılığında özel büyü türlerinde gelişim çok daha zordu. En yetenekli kara büyücülerin bile üçüncü seviyeye geçmesi yıllarını alırdı.

Deshaun Alexei, ikinci seviye bir kara büyücüydü. Hem de on beş yaşında dâhiler içinde dahi bir kara büyücü!

‘’Hemen istiyorum, hemen dövüşmek istiyorum. Onu şimdi ezmek istiyorum.’’

Deshaun’un çığlıklar eşliğinde bağırışı tüm arenaya büyük bir ürperti eşliğinde yayıldı. Drest, Deshaun’un bakışları altında ezdiğini hissetti. İstemsiz olarak geriye kısa bir adım attı.

‘’Bay Alexei, bu kurallara aykırı!’’ diye öne çıktı hakem.

‘’Umurumda değil! Şimdi istiyorum.’’Dedi Deshaun, ellerini iki yana açtı ve dudaklarını, gayet iğrenç bir biçimde, yaladı. ‘’Ruhunu yemek istiyorum.’’

Deshaun hızla ileriye atıldı. Kimse tutamadan karanlık bir gölgeye dönüştü. Arenanın çevresine yayılmış ondan fazla muhafızın arasından geçip Drest’in önüne geldi.

‘’Bu! Bu dördüncü seviye gölge uçuşu tekniği!’’diye bağırdı Bay Lala. ‘’İmkânsız bu yaşta dördüncü seviyeye ulaşabilmek! Dahi olmalı.’’

‘’Evet. Öğrencim tam olarak bu sınıfa giriyor, kızıl pelerin.’’ Dedi bir ses uzaklardan, gökyüzündeki bulutların arasından.

‘’Sen?! Burada ne işin var?’’ Lala ayağa kalkarken öfkeyle haykırmıştı.

‘’Ne işim mi var? Sadece öğrencimin katıldığı turnuvayı izlemek için geldim.’’

‘’Öğrencim? Ne saçmalıyorsun?’’

‘’En son gördüğümde daha zekiydin. Hahaha. Deshaun’dan bahsediyorum.’’ Kahkahası gökyüzünde yankılandı.

’Seni Piç.’’ Lala aniden arenaya koşmaya başladı. ‘’Hey Traidha! Onu sen bile yenemezsin, o canavarın öğrencisini ben bile yenemeyebilirim! Geri çe…’’

Lala’nın konuşması karanlık bir şok dalgasıyla kesildi. Arenadan yayılan dalga tribünlerin büyük bir kısmını oluşturduğu kürenin dışına attı.

‘’Kâbus’a hoş geldiniz.’’ Dedi Deshaun. Tiz bir çığlık attı. ‘’Büyü seviyesi benden yüksek kimse küreme giremez, içinde büyü yapamaz. Bu sizin kâbusunuz!’’ Ustasını taklit eder biçimde bir kahkaha attı.

‘’Öğrencimin istediği dövüşe karşı çıkmazsanız sevinirim bay kızıl pelerin. Başlayabilirsin Deshaun.’’ Dedi gökyüzündeki ses.

Deshaun daha fazla beklemek istemiyordu. Ustasının verdiği emirle birlikte karanlık elinde toplanmaya başladı. Elinde toplanan karanlık saniyeler içinde şekil alıp bir kılıca dönüştü.

Deshaun elindeki kılıca sırıtarak baktı bir süre, sonra yüzünü Drest’e çevirdi. ‘’Her şeyinle gel, Traidha! Çünkü başka türlü sağ kalma ihtimalin yok!’’

‘’Lanet!’’ Drest hızlıca üç rüzgâr kılıcı gönderdi Deshaun’a.

Deshaun kendine doğru gelen rüzgâr kılıçlarına karşılık elindeki kılıcı sallamak la yetindi. Rüzgâr kılıçları Deshaun’un kara kılıcı ile temas ettiği anda dağıldı. ‘’Bu kadar olmamalı!’’

Deshaun canı sıkılmış bir şekilde yüzünü buruşturup Drest’e doğru koşmaya başladı. Koşarken Drest’in gönderdiği Alev ve rüzgâr kılıçlarını sanki basit bir şeymiş gibi elinin tersiyle itiyordu.

Kara büyücü Drest’e iyice yaklaşmıştı. ‘’Drest Traidha! Ölümü kucakla.’’ Dedi ve kara kılıcını Drest’e doğru fırlattı.

Kılıç Drest’e doğru ilerlerken boyu büyümeye başladı.

‘’Bunu yapmak zorundayım.’’Dedi Drest kendi kendine. Kılıç büyüyerek ona yaklaşırken hızla yere eğildi ve iki elini arenanın zeminine koydu. Zemin sallanmaya başladı. Kılıç Drest’e ulaştığı anda yerden bir metrelik bir duvar çıktı. Arena zemininin yarısını kaplayan duvar Deshaun’un attığı kara kılıcın aurasını emmişti.

‘’Biliyordum, biliyordum! Bir üçüz büyücü olduğunu biliyordum! O soylu piçiyle yaptığın dövüşte onun kalkanında boşluk oluşturmak için zemini salladığını gördüm! Rüzgârla o deliğin kapanmasını önlediğini de biliyorum! Sen, sen dâhisin!’’ Deshaun heyecanla titriyordu. ‘’Ahhh işte bu.’’ Dedi ve tekrardan ileriye koşmaya başladı. ‘’Seni öldüreceğim ve herkesin benim, Deshaun Alexei’nin kim olduğunu öğrenmelerini sağlayacağım! Teşekkür ederim Traidha! Teşekkür ederim!’’ Bu sever iki elinde birer kılıç belirdi. Eskisinden daha karanlıktı kılıçları.

Drest de iki eline birer alev kılıcı aldı ve Deshaun’a doğru koşmaya başladı.

Kılıçların çarpışmasından çelik sesi gelmiyordu elbette ama garip bir uğultu yayılıyordu arenada dinleyenlere. İki elementin ardı ardına birbiriyle çarpışması… Drest’in parlak alevleri ile Deshaun’un dipsiz karanlığı…

İlk başlarda birbirine denk gibi görünse de Drest’in alevleri sönmeye başladı. Sanki…

‘’Alevim!’’ dedi Drest geriye doğru sıçrarken. ‘’Onları emiyorsun!’’

Deshaun dudaklarını yaladı. ‘’Bu kadar geç fark etmen, beni üzüyorsun. Söylemiştim, seni yiyeceğim.’’

‘’Sapık mısın?’’

‘’Evet.’’

‘’…’’

Kısa, basit ve biraz da saçma bir diyalog döndü aralarında. Deshaun gerçekten sapkın bir insandı.

‘’Sıkıldım.’’ Dedi Deshaun aniden. ‘’Bitirsek mi acaba?’’

‘’Nesin sen?’’

‘’Bilmiyorum. Sadece bundan zevk alıyorum. En azından bana rakip olabilecek birini bulduğumu düşünmüştüm. Beklediğimin çok altında kaldın Traidha.’’

‘’Hakkımda kesin yargılara varma.’’

‘’Ama bir Traidha’sın sen. Drest Traidha, üçüz büyücü tarikatı Traidha’nın varisi.’’

‘’Tarikatım yıllar önce yok oldu, artık Traidha Tarikatı yok.’’

‘’Ah, ustamdan Traidha’nın yüce büyücülerinden bahsettiğini hatırlıyorum. Biliyor musun, Kara büyücü Partha Traidha’nın hikâyesini sayısız defa dinledim.’’ Dedi Deshaun hayran gözlerle gökyüzüne baktı. ‘’O adam gerçekten bir efsaneydi ama sen bir Traidha olmayı hak etmiyorsun. Neden senin gibi bir çöp dâhilerin soyundan oluyor? Neden ben değil de sen üç büyü türüne sahip olabiliyorsun? Bir kara büyücü olabilirim ama bununla birlikte farklı büyüleri kombine ederek zirveye daha kolay çıkabilirim ama… Ama sen… Lanet olasıca dahi bir çöpsün!’’

‘’Sözlerine dikkat et.’’ Dedi Drest.

Deshaun konuşurken çıkış yolları aramaya çalışıyordu ama bütün formüller aynı sonuca ulaşıyordu. KESİN BİR MAĞLUBİYET.

Drest ikinci seviyede bir üçüz büyücüydü. Kısaca dahi sınıfında biriydi ama karşısındaki ile arasında birkaç gömleklik fark vardı.

Deshaun Alexei, genç yaşta hem de gelişimin en zor olduğu büyü türlerinden biri olan kara büyüde dördüncü seviyeye ulaşmış dâhiler arasında bir dahi. Kesinlikle imkânsızdı.

‘’Boşuna düşünme. Senin için söylüyorum çünkü Kabus’umdan çıkış tamamen olasılık dışı. Vakit kaybı. Sadece ilerleyişimde bir yem ol.’’ Deshaun çirkin bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. ‘’Tamam mı?’’

‘Tamam’ mı demeliydi? Yoksa küfürler savurup en güçlü tekniklerini kullanıp saldırıya mı geçmeliydi? Deshaun haklıydı etraflarını çevirmiş olan bariyerden çıkış yoktu.

‘’Sıkıldım demiştim değil mi?’’Deshaun aniden bağırıp ellerini ileriye doğru savurdu. Bir metre genişliğinde bir top avuç içlerinden yayıldı. ‘’Kara Delik.’’

‘Zaman yok.’ Kara delik bir anda önünde belirdiğinde, Drest’in aklına gelen tek şey buydu. Geç kalmıştı, düşünmek gerçekten vakit kaybıydı.

Drest önünde parlak, mor bir ışık gördü. ‘’Hey dostum.’’ Tanıdık bir ses kulaklarında çınladı. ‘’Sence de gereksiz dövüşlere girme alışkanlığını bir kenara bırakman gerekmiyor mu?’’



O zaman turnuva başlamadan dört gün önceye gidelim…

0 yorum :

Yorum Gönder