AN: Bölüm 3 (İsmi Yok Yine :D )

16 Mayıs 2016 Pazartesi

AN: Bölüm 3 (İsmi Yok Yine :D )


Düzenlemede yardımlarını esirgememiş olan ''HdueLKiera'' adlı arkadaşıma teşekkürlerimi borç bilirim.
İyi okumalar dilerim...
Ayrıca Not: Bu seri için yeterli olduğumu düşünmüyorum bu yüzden tarihi belirli olmamak üzere ara verilmiştir. 

Birden rüyasından uyanan Shimao Che ilk etapta yağmur dinmiş mi diye etrafına bakındı. Çınar ağacının altında olduğu için kendi çevresinde pek bir ıslaklık yoktu. Fakat ağacın dışındakiler için öyle söyleyemecekti.
Rüyasında görmüş olduğu Gökkuşağının yedi renine sahip tahtın hemen dibindeydi. Giydiği kıyafetler son derece gösterişli ve onu görecek bütün bayanlara derin bir nefes çektirecek nitelikteydi. Siyah saçları örülmüş ve omzundan aşağı sarkmıştı. Bir avucu bir kedinin üstündeydi diğer avucu ise altın rengi bir sopanın üstündeydi. Tam sopayı kavramış ve insanlara emir verecekken birden uyanması ile rüyası son bulmuştu.
''Keşke devamıda gelseydi. Güzel bir rüyayı kim istemez ki... <derin bir nefes çeker> ama bir gün kesinlikle bunu yapmayı deneyeceğim.'' Dedi. Küçükken sorulmuş olan bütün sorulara bu tür cevaplar vermişti. İnsanlar ise verdiği her cevap ile birlikte ''Neden bunu istiyorsun peki?'' sorusu Shimao Che'nin kulaklarına doğru ilerlemişti. Hiçbir zaman cevap vermemiş olsa da aslında bunu yapmak istemesinin tek bir nedeni vardı oda ''Shimao Feng'' den başkası değildi.
Oğlunun umutsuz vaka olduğunu gören Shimao Feng kendisini tamamen inzivaya çekmiş bütün gününü sadece bir göz odada geçirmeye başlamıştı. Klan ile ilgili işler olduğunda azizler onun yanına giderek görüşlerini almış sonrasında ise o şekilde gerekli yasaları ve yürürlükleri ortaya koymuştu.
''Eğer damarlarım olsaydı... Eminim ki babam bu hallere düşmezdi. Ama göklere sözüm olsun eğer bir gün olurda damarlarım olursa seslenicek'' Angoria'da ki bütün krallık ve imparatorlukları tek elime toplayacağım herkes bana ''Yüce İmparator'' diye'' dedi.
Düşüncesi şuan için beklide hala çocukça idi ama düşünebildiği tek şey bu olmuştu. Damarları geliştiği andan itibaren babası onunla gurur duyacaktı bunu biliyordu. Fakat sadece şimdiki davranışları için gurur duyacaktı. Peki ya geçmiş beş yılın hüznü? O nereye kaybolacaktı...
Bitkilerin bir kısmı yerinden sökülmüştü. ''Bunca gürültüyü nasıl olurda duymam!'' diye Shimao Che kendi kendisine söylendi.
Doğrulup kulübesine gitmek için hazırlandı. Gökyüzüne baktığında çabukcak buradan ayrılması gerektiğini anlamıştı. Gökyüzü bulutların arasından her ne kadar güneş ışığı göndererek insanları sevindirmiş olsa da kara bulutlar ise daha biz gitmedik diyerek insanları bir o kadar mutsuz ediyordu.
''Hızlı davransam iyi olur tıpkı tavşan gibi'' dedi ve çınar ağacının altından çıkarak hızlıca koşmaya başladı.
Davranışları tıpkı tavşanın zıplamasını andırmıştı. Çamurlu yolda yürümeye çalışan Shimao Che her adımında yoldan ''Şhopppp'' diye bir ses ortaya çıkıyordu.
Bata çıka bir on dakika daha devam etti. Nefes nefese kalmıştı ellerini dizlerine koyarak bir nebze soluklanmak istedi.
''Hey bakın bu o değil mi Shimao klanının yüz karası?''
''Evet o gibi duruyor gelsene bir bakalım acaba omuymuş''
''Neden olmasın''
Shimao Che duyduğu sesler ile bunların kim olduğunu çok iyi biliyordu. Zorbalık zamanı yine elip çatmıştı. Gelen kişiler Bulhav klanından oldukça güçlü nüfüslara sahip ikiz kardeşlerdi.
Birisi kız diğeri erkek olarak doğmuştu. On yaşına geldiklerinde Shimao Che ise daha on bir yaşında idi. Dün gibi hatırlıyordu gelip önünde secde edişlerini...
Fakat yıllar kendisine acımasız onlara merhametli davranmıştı. İkisi kendilerini hızlı bir şekilde güçlendirip Shimao Che'yi övebilecek duruma getirene kadar çalışmış sonrasında ise gülerek ve oynayarak Shimao Che'den haraç istemişlerdi.
İki uzun sıçramada önlerinde beliren figüre bakan ikizler hep bir ağızdan ''Bulduk seni!!'' diye heyecanlı bir tutum sergilediler.
Shimao Che Bulhav ikizlerini gördüğü anda yüzünü buruşturdu. Okul kadrosun' da olmaları yetmezmiş gibi çoktan Başlangıç seviye 8'e çıkmışlardı. Normalden farklı olarak Bulhav ikizlerinin saçları sarı idi. Erkeğin düz kısa saçları varken kızın ise dalgalı ve son derece çekici idi.
Bulhav klanı esasen yeşimtaşı bölgesinde bulunan alt tabaka bir klandan ibaretti. Klan hazinesi saymaya kalksalar en fazla bir adet at arabası malzeme var yada yoktu. Bunca fakirliğin arasından doğan ikizler klana bir nevi bereket getirmişti. Klan lideri çocukların ismini doğduğu andan itibaren tüm şehre hatta tüm bölgeye duyurmuştu. İsimleri Bulhan Chen ve Bulhan Su idi.
Sarı dalgalı saçlara sahip Bulhan Su kardeşinden ilk kez kardeşinden önce davranarak ''Söyle bana bakalım Shimao Che en son bize ne zaman bağışta bulunmuştun canım?'' diyerek sırıttı.
Shimao Che sinirden dişlerini gıcırdattı ve sırıttı '' Hangi bağış acaba bu? '' dedi.
Bulhan Chen hırıldadı ''Hangi bağış olacak tabiki senin bize verecek olduğun haraç sökül bakalım seni pire torbası !!'' dedi.
Kahkaha ile eşlik eden Bulhan Su kardeşine dönerek ''Aşk olsun ama sevgili kardeşim biz ne zaman haraç topladık ki sadece ailemiz ve kendi karnımızı doyurmak adına biraz bağış almıyormuyuz insanlardan(!) '' dedi ve kolunu omzuna koydu.
''Ha bağış, ha haraç bence ikiside aynı şey'' diyen Bulhav Chen gözlerini hiç ayırmadan Shimao Che'ye ''Üstünde ne kadar varsa sökül seni sümüklü '' dedi.
Shimao Che bu lafın altında kaldığı için sinir katsayısının bir kat daha yükseldiğini hissetti. Aynı esnada gökyüzündeki bulutlarda bir nebze daha koyulaştı.
Sinirden tek kaşı yukarıya doğru kalkmış Shimao Che zar zor gülümseyerek ikizlere doğru baktı ve ''Size verecek 5 bakır param bile yok rüyanızda belki ancak görürsünüz!!'' diye bağırdı ve içinde ancak biriktirebildiği başlangıç seviye güç ile Bulhan Chen'e doğru yumruk atmaya çalıştı.
''Swistt''
Bulhan Chen omzunu biraz geriye doğru çekti kafasını da aynı anda sağa doğru yatırdı. Yumruk ancak havaya vurabilmişti ki Shimao Che'nin kolundan yakaladı.
''Bak bak kardeşim görüyormusun? Bu ufak solucan bize yumruk atmak için niyetlenmiş ne dersin biraz ona gününü gösterelim mi? '' dedi Bulhav Chen
Şaşırmış gibi yapan Bulhav Su üzgün bir surat haline bürünerek Shimao Che'ye doğru baktı, ''kesinlikle kardeşim her ne kadar bize göre aşırı derecede güçsüz olsa da bir dersi hak etti.'' Dedi.
Kardeşinden onayı alan Bulhav Chen sırıtarak elini omuz hizasına doğru kaldırdı ve avuç içi ile Shimao Che'nin göğsüne bir kez vurdu.
Bir balyoz ile göğsüne vurulmuş gibi hisseden Shimao Che nefes almakiçin akciğerleri ile bağlantı kuramadığını fark etti. Sadece bir darbe ile bu hale gelmişti ''Sadece bir darbe kesinlikle bir öncekine göre daha güçlüler..'' diye zihninden geçirdi.
Nefes almak için geriye doğru tökezleyip bir dizini çamurlu toprak yola koyduğu sırada Bulhav ikizlerinden kız kardeş tek uzun adım ile dibine doğru geldi mavi gözlerinde derin bir ışıltı ile birlikte ağzı geniş bir gülümseme sunuyordu ''Güçsüz insanlar için yapılacak tek hareket budur değilmi sevgili kardeşim?'' dedi.
Bulhan Chen'in yüzünde oluşan geniş bir sırıtma ile birlikte yeni yeni olgunlaşan sesinin vermiş olduğu çatallanma eşliğinde ''Elbette ki kardeşim bizim gibi güçlü birisi karşısında yapılabilecek tek doğr... bir saniye tek dizi halen havada benim bildiğim ikisi üzerinde oturarak başını secde etmek değilmiydi.'' Dedi.
Bulhav Su unutmuş gibi ince zarif parmaklarını alnına doğru götürdü ''değil mi kardeşim öyle idi e o zaman o şekilde yapılmasını sağlamaya ne dersin?'' dedi.
Bulhav Chen bu sözden sonra parmaklarını kütürdetmeye başladı ve ''Ben hallederim sevgili kız kardeşim'' dedi.
Ufak bir referans gösteren Bulhav Su ''Bu şeref elbette ki sana ait sevgili kardeşim '' dedi.
Çamurlu zeminde halen nefes almak için cebelleşen Shimao Che ceplerinde bulunan parayı hatırlamaya çalıştı. 1 mor gümüş ile 4 eflatun bakırı sikkesi bulunuyordu. Ailesinden bu ayki alabildiği para ise en fazla 3 mor gümüşten başka bir şey değildi...
''Acaba 4 eflatun bakırımı versem..'' diye düşünen Shimao Che sonrasında kafasını salladı ve ciğerleri ile kurabildiği bağlantı sayesinde derin bir nefes çekti.
''Size söylüyorum benden alabileceğiniz beş sikke param bile yok. Daha fazla üstelemeyin elimde 1 Angoria altını param olsa bile yine de vermem'' dedi ve ellerinden birisini çamurlu toprağa geçirerek doğruldu. Elindeki çamuru ise önemsemeden kavramaya devam etti ellerinin üstüne doğru biriken çamur yere doğru birkaç iri damla olarak geri düştü.
Bulhav Chen başlangıç seviyesinin 8. Seviyesinde olmasına rağmen gücünü ortaya çıkardı. Soluk pembemsi bir renk vücudunun çevreledi. Bir anda gözden kaybolan Bulhav Chen göz açıp kapayıncaya kadar Shimao Che'nin arkasına yerleşti.
''Çok hızlı!..'' diye düşündü Shimao Che.
''GüMM!!'' diye bir ses kafasından gelmişti. Aldığı darbe ile sersemleyen Shimao Che bacaklarında güç kalmadığını anladı ve dizlerinin üstüne düştü. Kafasına almış olduğu darbe ile beyni adeta dışrıya çıkıp koşmak ister gibi bir o yana bir buyana çalkalandı.
''Evvet erkek kardeşim şimdi sırada secde ettirmek kaldı. Onu da halledersen bu ezik Che ile ilişkimiz kalmayacak.'' Dedi Bulhav Su sırıtarak.
''Tamam biricik kardeşim'' diye onayladı Bulhav Chen
''GÜMMM!!''
''KITIRTTT!!''
İki ayrı ses havada yankılandı. İkisi de Shimao Che'nin kafasından yükselmişti. Shimao Che aldığı darbe karşısında başlangıçta büyük bir sıcaklık hissetmiş sonrasında ise bir şeylerin battığı hissi ona eşlik etmişti. Elleri istemsiz olarak başının altına yerleşmiş olan Shimao Che öleceğini düşünüyordu.
''Tanrım lütfen bu aciz kuluna acı ve bana ikinci bir şans ver ; ver ki bana yapılan bütün kötülüklere karşı intikamımı alabileyi...'' dedi ve bayıldı.
Tam o esnada ise Kömür karası bulutlar etrafı tamamen çevrelemişti. Bir ışık demeti ise Gökyüzünden Yeryüzüne doğru inmekte idi....




0 yorum :

Yorum Gönder