Ar Bölüm 7

10 Mayıs 2016 Salı

Ar Bölüm 7


Bölüm 7 - İlk Dövüş
Zend arkasını dönüp hızlıca kapıdan çıktı. Dışarı çıktığında, güneş ışığı gözünün derinliklerine kadar indi. Bugün olan olaylardan dolayı zaman çabuk geçmiş, öğle vakti olmuştu bile.
Zend şimdi ne yapması gerektiğini merak etti. İçinden gelen ses yüzünden Tou'nun eğitimini reddetmişti ama iç sesi ona şimdi yardım etmezse ne yapacaktı? Teklifi reddederken bunları hiç düşünmemişti. Bunları düşünürken içinde bir korku oluştu ve kalp atışları hızlandı.
"Sakin ol. Seni satmam." Yaşlı ses yavaşça konuştu.
Zend bir daha korktu. Adam korktuğunu nasıl bilmişti?
"Yılların tecrübesi genç adam. Korkmana gerek yok." Yaşlı ses, Zend'e seslendi.
Ama bu Zend'i daha da korkutmuştu. Adam tecrübeyle olanları seziyorsa, Zend'in düşüncelerini nasıl duymuş ve cevap vermişti?
"Haha, hala düşüncelerini duyabildiğimi anlamadın mı?" Yaşlı ses bir kahkaha patlattı.
Ama bu Zend'i hiç sakinleştirmemiş, daha fazla korkmasını sağlamıştı çünkü adam gülünce korku tiyatrolarındaki kötü adamları andırmıştı. Zend mümkünse onun gülmesini bir daha duymak istemiyordu.
"Ne korkak çocukmuşsun be! Yoksa sana Bay Korkak mı demeliyim?"
"Tamam tamam, artık korkmayacağım. Ama sen kimsin ve nasıl düşüncelerimi duyuyorsun?" Zend kendini korkmamaya zorladı. Sonuçta adam kendine zarar vermek istese zaten daha önce verebilirdi. Ya da veremezdi, onun sadece sesini duymuştu. Belki de bedeni olmayabilirdi. Ama içinden bir ses, ona güvenebileceğini söylüyordu. Bir dakika, iç sesi eğer o adamsa, güvenebileceğini söyleyen adam kimdi? Yoksa iki tane iç sesi mi vardı?
"..." yaşlı ses bir cevap vermedi.
"En azından sorulardan birine cevap ver." Zend bir istekte bulunmazsa sesin hiç cevap vermeyeceğini hissetmişti.
"..." Yaşlı ses gene cevap vermedi.
"Öff, tamam be. Söyleme bir şey." Zend yaşlı sese sitem etti ve konuşmaya devam etti."Ee, bana usta bulacağımızı söyledin. Peki nereden bulacağız o ustayı?"
Yaşlı ses sonunda konuşmaya başladı. "Önce üstünü başını değiştir. Bu kanlı ve eski kıyafetlerle nasıl usta bulacaksın?"
Zend üzülerek,"Ama benim hiç param yok ki. Son paramla bu kıyafetleri aldım." Dedi.
Yaşlı ses bir an cevap vermedi. Belli ki parası olup olmadığını düşünmeden çocuğa böyle bir şey dediği için, kendine kızmıştı. Halbuki Zend'i doğduğundan beri izliyordu. Son parasıyla yeni kıyafetleri aldığını da izlemişti, parası olup olmadığını da biliyordu. Suçluluk içinde biraz bekledikten sonra, "Bulman gereken birkaç malzeme var Zend." dedi.
"Malzeme mi? Ne için?" Zend merakla sordu.
"Orasını bana bırak evlat." Yaşlı ses tekrar konuştu.
Zend daha fazla ısrar etmedi ve sesin dediğini yaptı."Peki hangi malzemeleri bulmam gerek?"
"Sadece biraz su, bir avuç toprak ve bir damla herhangi bir hayvanın kanı." Zend, yaşlı ses bunları söylerken onu dikkatle dinliyordu.
Su ve toprak kolaydı. Ama o hayvanın kanını nasıl alabilirdi? Nazik kalbi birinin canını yakmasına izin vermezdi. "Bir şekilde çözülür, sonuçta bir hayvanı öldürmesi gerekmiyordu, sadece kanını alacaktı. Kim bilir? Belki konuşabilen bir hayvana rastlayıp ondan kanını rica edebilirdi. Ama bu zor bir şeydi çünkü konuşabilen hayvanlar son derece nadir bulunurdu ve genellikle ormanlarda yaşarlardı.
Tam Zend bunları düşünürken, yaşlı ses tekrar ona seslendi."Bu arada, biraz önce söylemeyi unuttum. Hayvanı öldürdükten sonra kanını almalısın. Ancak o zaman işe yarayabilir."
Zend'i bir anda ateş bastı, terlemeye başladı. Öfkeyle sitem etti, "Benden bir hayvanı öldürmemi nasıl beklersin?!" Zend bir karıncaya bile zarar verse oturup üzülürdü. Büyük ihtimalle de o karınca gece rüyasına girerdi. Ama o ses kendisinden bir hayvanı öldürmesini istiyordu. Mümkün değil yapamazdı. Ama bir usta bulmak için yapmak zorundaydı.
Yaşlı ses, Zend'in zorlanacağını tahmin etmiş ve sessiz kalmıştı. Aslında hayvanın öldürülmesi gerekmiyordu, sadece Zend'in kalbini gereksiz nazikliğinden kurtarmak istiyordu.
Zend yerde bulduğu bir delik poşetin delik yerlerini bağladı, içine herkesin kullanabilmesi için şehrin her tarafına konulan musluklardan su doldurdu. Bir avuç toprağı da cebine doldurdu ve bir hayvan aramaya başladı. Kısa bir arayıştan sonra kuduz bir köpek gördü. Öldürülmesi yararlı olan hayvanlar, kuduz olanlardı. Çünkü hem insanlara hem doğaya zarar veriyorlardı. Zend, zor da olsa onları öldürebileceğini düşündü.
Ona doğru yürürken yan tarafında gördüğü bir sopayı aldı, hayvanın üzerine atladı ve boğuşmaya başladılar. Bu, Zend'in ilk dövüşüydü.
"Hmm, ilginç. Kuduz bir hayvanı seçeceğini biliyordum ama bir sopa alacağını tahmin etmemiştim." Yaşlı ses ilgili bir şekilde konuştu.
***
Bu kadar aşağılanmış olmasına inanamıyordu. Kendisi savaşçı olmak üzere eğitilen on iki yaş grubnun en iyilerindendi.
Savaşırken kızıl saçları dalgalanır, düşmanı bu güzellik bile korkuturdu. Bu güne kadar hiç yenilmemişti. Bir kez bile. Ama bugün son derece kötü olmuştu. Ağlamanın eşiğindeydi. Sadece aptal ve güçsüz bir velede vurduğu için bu kadar küçük düşürülmüştü. Kılıcı bir vuruşta parçalanmıştı, hem de Kralın Sağ Kolu tarafından. O çocukta farklı olan ne vardı? Aşırı derecede hayran olduğu adam, bir çocuk yüzünden onu bu kadar küçük düşürmüştü. Ne olursa olsun, o çocuktan nefret ediyordu ve üç yıl sonraki turnuvada onu parçalayacaktı. Ondan son derece nefret ediyordu.
***
Zend hayvan tepki veremeden üstüne atladı, ağzına sopasıyla bir tane vurdu. Köpek onu ısırmaya çalıştı ama ısıramadı. Dişleri yoktu, bu Zend'in çok işine geldi.
Ama köpeğin elleri ve ayakları hala sağlam duruyordu. Arka ayağıyla Zend'e bir kere vurdu. Ama bu vuruş bile Zend'i savurmaya yetti.
Zend yere düştüğünde öfkesi tekrar yükselmeye başladı. Sopasını aldı ve kendini en sağlam olarak düşündüğü durumunu aldı, köpeğin kendisine doğru koşmasını bekledi ve köpek yanına geldiğinde bir kez daha vurdu.
Kafaya gelen keskin ve düz bir vuruş. Köpeğin kafatası artık tam bir parça değildi.
Oldukça temizdi. Zend öyle bir öfke ve heyecanla sopasını salladı ki, köpeği nasıl savurduğunu kendi bile anlamadı. Böylesine nazik bir çocukken, kolları ya da iç güdüleri, artık hangisiyse, kontrolü ele almıştı ve karıncayı bile incitemezken, acımasız bir avcıya dönüşmüştü. Bu gücü mülakatta gösteremediğini biliyordu. Mülakattaki vuruş gücüyle köpeğe vursaydı, köpeğin hiç etkilenmeyeceğini de biliyordu. Gerçek bir savaş, onun gerçek doğasını ortaya çıkarmıştı. Üstelik hiç hissetmediği bir duyguyu daha yaşamıştı. Zaferle beraber hissettiği mükemmel duygu. Bir köpek daha bulup ona bile saldırabilirdi.
"Güzel vuruş evlat." İç sesi bile onu tebrik etmişti. Tek vuruşta sıradan bir sopayla gayet sert olan kemiği parçalamak! Yaşlı ses de çocuğun böyle bir doğası ve 'Kral Modu' olduğunu biliyordu. Ama bu kadar şiddetli olacağını tahmin edememişti.
Kral Modu, karanlık elementine göre bile çok nadir görülen bir savaş durumuydu. Kral Modu'na sahip olan kişi, savaş anında vücudu üzerinde tam kontrole sahip oluyordu. Ek bir avantajı ise bu mod vücudun öğrenme kapasitesini de her zaman olmak üzere arttırıyor, normal şartlarda bir yılda öğrenilecek bir dövüş sanatı, bir haftada bile öğrenilebiliyordu. Bu süre kullanıcıya göre değişiklik gösterirdi. Tek kötü yanı, kullanıcı Kral Modu'na geçtiği zaman rakibini öldürmek zorundaydı. Merhamet gösterirse kendisi ölürdü. Bazı söylentilerde, şeytanın, insanın içindeki iyiliği yok etmek için bu modu üretmiş olacağı söylenirdi. Ama Zend'in bunu henüz öğrenmemesi gerekliydi.
"Bunu nasıl yaptım ben?" Biraz önce sorsanız karıncayı incitmemeyi seçecek olan Zend, şimdi ilk dövüşünde zafer almasından dolayı, zaferin getirdiği mükemmel duyguyu tadıyordu. Bunu çok sevmişti ve tekrar tekrar yaşamak istiyordu.
Kral Modu'nun üç seviyesi vardı. Zend henüz ilk seviyesindeydi. İkinci seviyeye geçmesi oldukça zor olacaktı. Hatta değil ikinci seviye, birinci seviyede yukarı tırmanması bile çok zordu. Kral Modu en zor öğrenilen mod ünvanını kazanmıştı. Belki duyuları yükselten Avcı Modu, ya da diğer modlar daha çok işine yarayabilirdi.
Zend önce mutlu olmuştu ama şuan pişmandı ve bir can almanın vicdan azabını çekiyordu. Her ne kadar kuduz bir köpek olsa da, onun da bir yaşamı vardı ve Zend onu köpeğin elinden almıştı. Belki de sadece yavruları için yemek arayan zararsız bir köpekti. Dişleri bile yoktu. Zend'e zarar vermesi imkansızdı. Zend bunu düşündükçe kötü oluyordu. Böyle bir şeyi Zend yapmış olamazdı. Bunu ona bir şey yaptırmış olmalıydı.
"Hadi, bir damla kanı aldığın suya damlat ve toprakla beraber karın bölgene sok." Yaşlı ses Zend'e talimatları verdi.
"Karın bölgene sok derken?" Zend şaşırmıştı.
Yaşlı ses Zend'in daha önce böyle bir şeyi hiç yapmadığını hatırlayıp kendine kızdı ve her zaman olduğu gibi yavaşça ve yumuşakça konuşmaya başladı. "Evladım, göğüs kafesinin altında siyah bir şey var, doğum lekesine benziyor. Oradan içeri sokacaksın. Sadece bu kadar."
Yaşlı ses göğüs kafesi deyince göğüs kafesine dokundu. Aklına kendini mülakat yapan adam geldi. Ondan tekme yediğinde, göğüs kafesinin en azından çatladığını duymuştu. Ama şuan garip bir şekilde hiç acı hissetmiyordu.
Göğsünün altındaki doğum lekesi sandığı yere küçük elindeki malzemeleri soktu ve aşırı derecede şaşırdı. Çünkü eli göbeğinin içine kadar girmişti. Ama fiziksel anlamda değil, ruhsal anlamda.
"Tamam, bekle biraz. Birkaç dakika sonra sana sesleneceğim." Yaşlı ses yavaşça konuştu.
Zend başını sallamakla yetindi. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. iç ses onu görebiliyor mu, onu bile bilmiyordu ama nedense yapma ihtiyacı hissetmişti
"Tamam, bitti." Yaşlı ses, birkaç dakika sonra tekrar seslendi.
"Ne bitti? Zend merakla sordu.
"İşte bu bitti evlat." Yaşlı ses tekrar konuştu ve karnının üzerinde olan Zend'in eline, bir tane yeşil renkli hap düştü.
"Bu nedir?" Zend artık yaşlı sesin kim olduğunu kafasına takmıyordu çünkü, kendine yardım ettiğini anlamıştı.
"Bir fiziksel güç iyileştirici evlat, onu satıp kendine güzel kıyafetler alacaksın." ses ağır bir şekilde konuştu. Zend, bunları dinledikten sonra, elindeki küçük hapı ağzına attı. İçinde o hapı yutma arzusu doğmuştu ve buna karşı çıkamadı.
"Ne yapıyorsun, seni aptal çocuk?! O senin için yapılmadı, en azından fiziksel gücünün ikinci seviye olması gerekir yoksa hiçbir işe yaramaz." Yaşlı ses kükredi.
O anda Zend, bir enerji dalgası hissetti. Vücudundaki tek bir şey bile yerinde durmuyor, hopluyor, zıplıyordu.
***
Bugün güzelce hazırlandı. Hayattan son derece sıkılmış olmasına rağmen henüz yedi yaşındaydı. Ailesi ve kardeşleri onu hiç anlamıyordu. Yaşamak için yaşıyordu. Başka bir sebebi yoktu.
Her zaman olduğu gibi kapıda özel hizmetçisi onu bekliyordu."Günaydın Bayan Emma." hizmetçi eğilerek onu selamladı.
"İşte sahte bir duygu daha." diye düşünde Emma. Doğduğundan beri, hiç kimse ona gerçek bir sevgi göstermemişti.
"Formaliteye gerek yok." Emma hizmetçisini tersledi. Zengin bir aileden geliyordu. Her zaman yaşıtları arasında en üstteydi. Onu geçebilen pek çocuk yoktu. Tam babasının istediği bir kızdı. Hiç şikayet etmeyen, konuşmayan ve babasının sözünden çıkmayan bir kukla.
Babasının bu kadar para yerine, kendine biraz ilgi vermesini yeğlerdi. O para istemiyordu, sadece biraz mutluluk...
En alt kata indi. Babası ve kardeşleri aynı soğuklukla yemeğe başlamak için onu bekliyorlardı.
"Hoşgeldin Emma. İyi uyudun mu?" babası sanki merak ediyormuş gibi sormuştu. Emma babasının hiç umrunda olmadığını gayet iyi biliyordu.
"İyi uyudum baba, ilginiz için teşekkürler." Emma da formalite icabı cevap verdi.
"Hoşgeldin kardeşim." Kardeşleri hep bir ağızdan aynı anda konuştular.
"Hoşbulduk kardeşlerim." Emma tekrar formalite icabı cevap verdi ve yemek masasına oturdu. Yemeğini görgü kurallarına dikkat ederek yedi, babası bu tür ayrıntılara çok önem verirdi.
"Baba, izniniz varsa bugün dışarı çıkıp bir şeyler satın almak istiyorum." Emma saygılı bir şekilde konuştu. Henüz yedi yaşında olsa da yirmi yaşındaki bir kızın olgunluğuna sahipti.
"Tabii kş çıkabilirsin kızım. Yanke abin yanında olmak koşuluyla." Emma abisine bir bakış attı. Yanke, tüm zamanını kız peşinde harcayan, kafası hiçbir şeye basmayan, sadece parası olduğu için insan yerine koyulan aptalın tekiydi. Büyü yeteneği yoktu, savaşçılık yeteneği yoktu, üstüne cesareti de yoktu. Bir savaşa girince anında ağlamaya başlar, rakibini bağırarak aşağılardı. Emma bire bir olan bir dövüşte kendinden beş yaş büyük olmasına rağmen onu yenebileceğinden son derece emindi.
"Ne zaman dışarı çıkmak istiyorsun Emma?" Yanke huysuz olduğunu belli eder şekilde sordu.
"Mümkünse yemeğini bitirir bitirmez çıkmak isterim, Yanke ağabey." Emma karşısındaki çöple konuşurken tiksiniyor ve iğrenç duyguları ardı ardına yaşıyordu. Ama bunu dışa vurmuyordu çünkü evde hoş karşılanmazdı.
Yemek bitti.
Emma ağabeyiyle birlikte dışarı çıktı. Sonunda evin boğucu havasından kurtulduğu için mutluydu. Ama yanındaki aptal gökyüzünün güzelliğini görmesine ve kuşların cıvıltısını duymasına sürekli konuşarak engel oluyordu.
"Hey Emma, neden gene dışarı çıkmak istedin? Bu aptal yerde ne buluyorsun? Hey, seninle konuşuyorum." Yanke uzun söylenmelerine devam ediyordu. Emma hiç susmayacak sanmıştı. Yine de cevap vermedi. Günün güzelliğini bu aptal yüzünden kaybetmek istemiyordu.
Tam o anda hızla gelen bir at arabası Emma'nın önünde durdu ve bir el onun hiçbir şey yapmasına izin vermeden onu arabaya çekti.
Yanke aptalı, onu kurtarmak için hareket bile etmiyordu. Büyük ihtimal korkudan altına yapmıştı. Emma sinirle bağırdı. "Hey! Yardım etsene aptal!"
Ama yine Yanke bir şey yapamadı. Bu çocuğun kafası kızların peşinde koşmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Adamlar dışarıyı daha fazla görmesine imkân vermediler ve kafasına bir çuval geçirdiler. Son görebildiği arabaya doğru koşan esmer bir çocuk ve çocuğun simsiyah gözleri oldu.
***

0 yorum :

Yorum Gönder