Ar Bölüm:33

10 Mayıs 2016 Salı

Ar Bölüm:33



Bölüm 33

Zend'in sorusuyla beraber herkes Zend'e ve Hepzi'ye baktı. Bazıları gülmeye başlamış, bazıları yanındaki yemek yiyen kişiyi dürtüp salonun ortasını işaret etmişti.

"Dokunmak mı? Hepzi'ye mi?" Zend'in daha önce görmediği çocuklardan biri konuştu. Zaten ortam sessizleştiği için herkesin rahatça çocuğu duyabilmesi mümkün oldu. "Kardeşim, burada yeni olduğun için bilmiyor olmalısın. Normal koşullarda, bir büyülü yaratığın tüylerine veya vücuduna dokunmak ondan üstün olduğunu kanıtlamak demektir. Hepzi onuncu seviye bir büyülü yaratık. Ondan üstün olduğunu mu düşünüyorsun, yoksa bu olayı bilmiyor muydun?" konuşan çocuk yarı alaylı, yarı ciddi bir şekilde konuştu. Konuşan çocuğa baktığında, Zend onun kendi yaşlarında olduğunu gördü. Böyle bir kuralı daha önce görmemişti. Bu da neyin nesiydi böyle?

"Ah, öyle mi? Böyle bir şey olduğunu bilmiyordum. Yoksa neden ondan üstün olduğumu düşüneyim? Onuncu seviyeyi bırak, ben daha üçüncü seviye bir savaşçıyım." Zend dürüstçe söyledi. Fun'un neden ona böyle bir kuralı söylemediğini bilmiyordu.

"Kardeşim, kaç yaşındasın?" biraz önce konuşan çocuğun yanındaki bir kız çocuğu söze girdi.

"Kısa süre önce sekiz yaşıma girdim. N'oldu ki?"

Biraz önce Zend'i uyarmış olan çocuk tekrar konuşmaya başladı. "Yani şimdi bana diyorsun ki hem sekiz yaşındayım, hem de üçüncü seviye bir savaşçıyım. Bana yalan söylüyormuşsun gibi geldi. Şakayı bırakıp kendi seviyeni söylemek ister misin acaba?" Zend, çocuğun gözündeki şüpheyi gördü.

"Hayır, doğru söylüyorum ve gerçekten sekiz yaşındayım." Zend zaten doğru olan şeyi tekrar etti.

"Demek öyle." çocuk elini arkasına attı, duvarda durduğu yerden inmeye başladı. Fun'un acele içindeki sesi duyuldu ve yavaşça hızlı bir şekilde yürümeye başladı. "Yun, orada du-" ama daha cümlesini bitiremeden yanında oturan Karkan önüne durmasını söylermiş gibi elini uzattı. Fun biraz şaşırdı ama belli etmedi.

"Tut o zaman!" çocuk yere inmişti ve elinden, aslında iki tane olan ama iki tane olduğu hemen üst üste oldukları için belli olmayan bıçakları fırlattı.

Bıçak doğrudan Zend'in gövdesine doğru giderken, beyaz, büyük bir pati gelen bıçağın önüne çıktı ve yolunu kesti. "Yun, bir kardeşinin sana yalan söylüyor olma ihtimalini neden düşünüyorsun?" Hepzi, olgun ve güzel sesiyle araya girdi. Gözünü tam arkasında duran çocuğa çevirdi, o anda Yun'un aslında bir tane değil, iki tane bıçağı fırlattığını gördü. Bir bıçak son hızıyla Zend'in sırtına geliyordu. "Dikkat et!" aceleyle ancak hızlı bir uyarma yapabildi.

Zend sanki arkasından gelen bıçağı gözleriyle görmese bile onu görüyordu ve tam olarak nerede olduğunu anlıyordu. Önündeki büyük panter elini uzatıp bıçağı yakaladığında, bir tane daha olduğunu çoktan fark etmişti. Beyaz Panter'in onu uyardığını duydu.

Bıçak tam sırtına yaklaşırken Zend hafifçe eğilerek hemen sağa çekildi, böylece solunda kalan bıçağı bir tur dönerek sağ eliyle yakalamıştı ve son hızda onu atan çocuğa fırlattı. Hollis'in eğitimlerinden biri, hatta favori eğitimi olan Yumruktan Kaç'a alışkanlığı olduğu için refleksleri çok hızlıydı. Bu refleksleri kazanmak için kaç yüz tane yumruk yediğini kendi bile bilmiyordu.

Yanağından akan bir damla kanla birlikte ürperen vücudunu sakinleştirmeye çalışan çocuğun yüzü kaskatı kesilmişti. Bu olay etraftakilerin şaşırmasını sağladı. Böyle bir olayı hiçbiri beklemiyordu, tabii ki Fun hariç. O Zend'in gerçek  gücünü daha önce görmüştü ve şu an oldukça sakindi.

Zend diğer gözünün açılmasıyla birlikte performansının resmen ikiye katlandığını hissetti. Bir göz bu kadar büyük bir fark yaratıyordu. Bunu anlamıştı.

Karkan hafifçe sırıtarak sessizliği bozdu. Hepzi dahil herkes, Yun'un rezil oluşuna şaşırmıştı. Yun buraya geçen yıl büyük bir aileden gelmişti ve oldukça yetenekliydi. Şu an on yaşındaydı ve dördüncü seviye bir savaşçıydı. "Evet millet, yemek vakti!" Karkan ellerini çırptı ve ellerinde tepsilerle birkaç tane hizmetçi kıyafetli insanlar geldi. Zend içlerinden birinin kafasında tavşan kulakları olduğunu gördü. Yaşlı Dilenci'den aldığı bilgilere göre, bu insanlara Unomagis demiyordu ve genlerinde yarı insan yarı hayvan genleri oluyordu. Hem bir insanın zekasına, hem de bir hayvanın yeteneklerine sahip oluyorlardı. Her hayvana benzer insanın o hayvanın genlerine sahip kabileleri oluruyorlardı ve  içlerinden genellikle çok güçlü savaşçılar çıkarıyorlardı.

Gözler Zend'in üzerinden çekildi ve kahvaltıya başladılar. Tüm masalar yemek dolmuştu ve Zend, önündeki yemeklerden önce hangisini yiyeceğine gerçekten şaşırmıştı.

Fun ve Zend, doğal olarak yan yana oturuyorlardı. Zend'i  getiren Fun olduğu için, çocuğun vaftiz babası gibiydi. Onunla sürekli ilgileniyordu.

Fun ve Zend kıtlıktan çıkmışcasına yemek yerken, elinde bir tepsiyle uzun siyah saçlı, saçlarını at kuyruğu şeklinde bağlamış bir adam geldi. Zend'in yanına oturdu ve Zend'e dik dik bakmaya başladı. Zend önce bundan rahatsız oldu ama adamın bakışları gerçekten sevecenlik doluydu. Art niyetten yoksun olduğu her halinden belli oluyordu.

"Merhaba küçük kardeş." Zend adamın hiç konuşmayacağını düşünüyordu, ama adam onu haksız çıkarıp konuşmaya karar verdi. Sesi çok samimi geliyordu.
"Ee...Merhaba." Zend de her zaman yaptığı gibi yeni tanıştığı insanlarla seri konuşayamarak biraz düşünmek zorunda kaldı.

"Biraz önce yaptığın çok iyiydi. Tebrik ederim seni, ben Gregor Fungyuo."

0 yorum :

Yorum Gönder