DD-Bölüm 50- Burada neler olmuş böyle?!

3 Mayıs 2016 Salı

DD-Bölüm 50- Burada neler olmuş böyle?!



Yaşlı adam ayağa kalktı ve ıslık ile sürüsüne haber verdi. Yola çıkma zamanı gelmişti.
Neden bilmiyordu lakin her adımda aklında tıp fakültesinde geçirmiş olduğu öğrenim yılları, çalışırken ki anları bir bir aklına geliyordu.
Bu anılardan bir tanesi ise tıp fakültesinde üçüncü sınıfa aitti. Eşi ile o zaman tanışmıştı eşinin, ince güzel bir vücudu, adeta bir ceylana ait gözleri, kırmızının en güzel tonunda kiraz dudakları, al al pembe yanakları, bir yay gibi uzun ince karşları ve denizlerden bile daha güzel dalgalı saçları vardı.
Daha ilk gördüğü anda aşık olmuştu yaşlı adam eşine, nerede ve nasıl görsem diye düşünür. Sonrasında gördüğünde ise suspus kalır ve adeta nutku tutulurdu. Bütün gün en güzel şeyleri düşünür dururdu.
Etkilemeyi başardığında ise dördüncü sınıfta idi. Vizelerin son sınavından çıkmış ve ikiside bitap düşmüştü. Yaşlı adam cesaretini toplamış ve göğsünü kabartmıştı. Arkadaşlarının dalgasına sebebiyet versede bu davranışları kendisini motive etmişti.
Sevdiği kız çardaklarda oturuyordu. Her ne kadar halen korkuyor olsa da kafasını iki yana salladı ve karşısına dikildi.
Kız meraklı gözler ile karşısındaki erkeği süzüyordu. Merak da ediyordu. Karşısında ki erkeğin ne diyeceğini...
"Oturabilir miyim?" demişti sadece heyecandan yaşlı adam.
Kibar bir gülümseme ile karşılık vermiş kız eli ile oturağa vurmuştu. "Buyrun oturmaktan çekinmeyin" dedi.
Yanakları al al olmuş yaşlı adam, hızlı ama bir o kadarda nazik bir biçimde oturağa oturdu. Aralarında mesafe kalmasına özen gösteriyordu.
Güzeller güzeli kız ise elinde kitabı okumaya dalmıştı.
Okuduğu kitap Tolstoy'dan "İnsan Ne İle Yaşar?" idi. Gözleri bir şahinin gözleri kadar keskin olan yaşlı adam, o zamanlarda okumuş olduğu kitabın daha ilk harflerinden eserin kime ait olduğunu anlamıştı.
Kitap bir meleği anlatıyordu. Dünya'ya düşmüş olan meleğin yaşadıklarından dersler çıkarması ile devam ediyordu. Yaşlı adam bu anıları hatırladığında gülümsemeden edemedi.
Şunu da fark etmişti, eşini ilk günkü kadar çok seviyordu...
Bir sonraki anı silsilesi kafasında cereyan etmişti. Hastahane kenarlarında idi. Dünyalar güzeli eşi ile evlenmişti ve aşklarının meyvesi olarak ilk çocukları dünyaya gelecekti.
Eşi sezaryen ameliyat olacaktı. Yaşlı adam ameliyata bizzat girmek istesede eşi "Doğum yapılırken eşin girmesi ayıptır. Bekle beni en kısa sürede yanınızda olacağım" diyerek yaşlı adamı uzak tutmuştu.
Her ne kadar gönülsüzde olsa kabul eden yaşlı adam bekleme salonunda her dakikanın saatler gibi geldiği uzun bekleyişe başlamıştı. Ameliyathaneden çıkan her hemşireye durumu ile ilgili soru soran yaşlı adam. Her seferinde aynı cevabı alıyordu. "Üzgünüm... Doktor hanım bilgi vermemizi yasakladı. Lütfen doktor hanımın size haber vermesini bekleyiniz."
Endişeden delirmesi an meselesiydi. Saniyeler adeta saate dönüşmüştü. Akrep ile yelkovan o gün adeta onun için greve girmişti.
Sonsuza kadar süreceğini zanneden, yaşlı adam. Doktorun ameliyathaneden çıktığını gördüğünde, yanıbaşına adeta uçarak gitmişti.
Doktorun yüzü taş gibiydi. Tanıyordu esasında kendisini yaşlı adam. Artemis idi ismi, nereden tanıdığına gelirse; kısa bir süreliğine de olsa derslerine girmişti.
Demek sonradan tekrar mesleğinde çalışmaya karar vermiş diye düşünmüştü yaşlı adam.
"Sakin ol öncelikle tamam mı?"  demişti Artemis ellerini havaya kaldırarak. Yaşlı adam bu hareketi ile bile endişe katsayısının on ile çarpıldığını hissetmişti. Şakaklarından buz gibi soğuk bir ter çenesine oradan ise boynuna doğru ilerlemişti.
Kafasını sallamıştı yaşlı adam. Eğer sakin olamazsa eşi ile ilgili durumu söylemeyeceğini biliyordu Artemis'in.
"Eşin..."
"Evet eşim!"  
Artemis boğazını temizledi.
"Ameliyat çok başarılı geçti. Bir tanrıçayı kıskandıracak güzellikte, şirin mi şirin bir kızın oldu."
Yaşlı adam bu haberi duyduğunda neredeyse havaya zıplayacaktı. Lakin mutluluğu kısa ömürlü olmuştu. Beyni adeta alarm çanlarından orkestra oluşturmuş ve eşinin durumu bir anda aklına gelmişti.
"Peki ya eşim?!" diye telaşlanarak sordu yaşlı adam.
Artemis sakin olması için tekrar ellerini kaldırdı, yaşlı adamı gözlemledikten sonra " Eşin... Korkman gerekmez ama çok ağır bir hemofili hastalığı olduğunu keşfettik. Önceden hazır ettiğin üç ünite Kanın ikisini kullandık neredeyse bir türlü kanaması durmuyor." demişti.
Yaşlı adam bir kaç saniyeliğine de olsa doktor olduğunu unutmuştu. Unuttuğu o bir kaç saniyelik arada ise "iyileşecek değil mi Artemis? Lütfen iyi olacak değil mi?"  diyebilmişti... Gözlerinin dolduğunu fark edememişti bile, iki damla göz yaşı gözünden aşağıya doğru dökülmüştü.
Yaşlı adamın bu halini gören Artemis, dayanamadı ve elini yaşlı adamın omzuna koydu. Gözlerinin içine bakarak "Bak bana! Sen üniversite hocandan kuşku mu duyuyorsun? Elimden gelenin en iyisini yapacağım ve eşini sağ salim karşına çıkaracağım. Duydun mu beni?" demişti.
Yaşlı adam daha şoktan çıkamamıştı. Gözlerinden iki damla yaş daha çenesine doğru ilerlemiş ve bir önceki yaşlar ile buluşmuştu. Artemis bir, iki kez omzundan sarsınca kendisine gelmiş ve hızlıca iki defa başını sallamıştı.
"Güzel, aferin şimdi kızını görmeye git. Eminim ki oda babasını görmek istiyordur."
Yaşlı adam bir,iki bir şey daha sormaya niyetlense de Artemis başından savuşturmuş ve direkt olarak postalamıştı.
O sırada ise artemis yaşlı adamın arkasından bakarak kan bankasını aramış ve "Elinizde ne kadar AB pozitif kan varsa yollayın! Bu bir emirdir!" demişti ve ellerine eldivenlerini geçirerek ameliyathanenin yolunu tutmuştu...
Yaşlı adam ise yeni doğmuş kızını görmek için yola koyulmuştu...
Yaklaşık on adet kuvöz içerisinden evladını arayan yaşlı adam birden bir bebeğin sadece kendisine baktığını fark etmişti. Oldukça tatlı bebeğin şimdiden belirgin bir çift yay gibi kaşları ve al al tatlımı tatlı yanakları vardı.
"Acaba...?" diye mırıldanan yaşlı adam elini havaya kaldırdı ve salladı. Bir bebeğin bu kadarını anlayamayacağını bilen yaşlı adam kendisini biraz aptal hissetmişti.
Nitekim bildiklerinin tam tersi olacak şey tamda bu anı bulmuş ve el kadar bebek içten ve mükemmel bir gülümseme göstermişti. Gülümsediği anda iki yanağında da harika iki adet gamze belirmişti.
Hemşire, gülümseyen bebek ile ilgilenmeye başladığında ister istemez meraktan "Bu çocuk kimin acaba?" diye sormuştu.
Gülümseyen hemşire "Elbette ki sizin" demişti. Şaşkınlıktan gözleri iki koca bilardo topuna dönen yaşlı adam. "Benim..." diyebilmişti sadece...
Hemşire hızlıca kafasını sallamış "Evet efendim sizin, tutmak istermisiniz? Hem bir baba ile kızı kaynaşmış olur." demişti.
"Ben mi? Tutmak mı?" diye soru yağmuruna tutmuş olsa da, hemşire önemsememiş ve kuvöz içerisinden bebeği çıkardığı gibi direk olarak kucaşına bırakmıştı.
Bebek sanki istediği kişiyi bulmuş gibiydi. Mükemmel gülümsemesi ile bir kez daha gülümsemiş. Yaşlı adamı adeta büyülemişti. Yaşlı adam ikinci kez bu kadar kalbinin hızlı çarptığını hissetmişti.
Bir şeyden emindi, bu kız dünya güzeli eşi ve kendisine aitti...
Uzun bir süre birbirlerine baktılar. Yaşlı adamın nutku tutulmuştu. En sonunda ise bu mutlu, huzurlu ve sessiz ortamı hemşire bozmuştu. "İsmine karar verebildiniz mi acaba?" demişti elinde birkaç belge kalem ile birlikte...
Yaşlı adam bir süre düşünmüştü kağıt ile kalemin bir birine çarpma sesi eşliğinde... Ellerinde çocuğu diğer tarafta ise eşi vardı. İyileşmesini o kadar çok istiyordu ki canını vermeye hazırdı.
Bir anda aklına Latince "Aceso" kelimesi gelmişti. İyileşme süreci...
"Aceso... Bundan sonra senin ismin Aceso..." diye bebeğin kulağına fısıldamıştı. Bebek tıpkı bu ismin verilmesini istiyormuşda söyleyemiyormuş gibi idi. Mükemmel çift gamzeli gülüşünü tekrar ortaya çıkarmıştı...
O sırada yaşlı adam anılar denizinden kurtuldu. Gözlerinden iki damla yaş çenesine doğru kayıyordu. Hızlıca yanaklarındaki ve gözlerinde ki yaşları elleri ile kurulayan yaşlı adam, gördüğü manzara karşıdında şoke olmuştu.
Bir erkek çocuğu yerde yatıyordu. Üstünde kırmızı bir pardösü vardı ve önü açıktı altında ise askeri bir pantolon ve bir çift bot vardı.
Çocuğun hemen bitişiğinde ise; bir nehrin gayet rahat akabileceği genişlikte bir yarık boy göstermişti.
Yaşlı adam şaşkınlığını gizleyememişti. "Burada neler olmuş böyle..." dedi.

0 yorum :

Yorum Gönder