Ar Bölüm:16

10 Mayıs 2016 Salı

Ar Bölüm:16


Bölüm 16 - Kafes

Hollis, Tou ile eski anıları konuşup gün boyu güzel vakit geçirdikten sonra, onunla vedalaşıp Zend’in antrenmanını kontrol etmek için geri döndü. Zend’i, her zaman olduğu gibi daha önce dediklerini harfiyen yaparken buldu. Çocuk hiçbir zaman aksini yapmıyor, hep Hollis’in dediklerini yaparak, onun sözünden çıkmıyordu.

‘’Yeter bu kadar evlat,’’ Hollis’in, hala kalınlaşmakta olan sesi duyuldu, ‘’şimdi dinlenme vakti. Yarın, seni eski arkadaşlarımdan bazılarıyla tanıştıracağım. Seninle çok ilgilenecektir. Hemde eski arkadaşımın yaşıtın olan bir kız öğrencisi var.Ha, ha? Ne dersin?’’ Hollis, çocuğu biraz yetişkinliğe hazırlamak istedi. Ama Zend’in hiç ilgilenmeyip, pas vermediğini görünce, bir anlığına çocuğun eşcinsel olduğunu düşündü. Sonra fark etti ki, karşısındaki sekiz yaşında bir çocuktu.

‘’Hayır usta, ilgilenmiyorum. Teşekkürler. Ama ustamın eski arkadaşlarıyla tanışacağım için çok heyecanlı ve mutluyum.’’ Zend duygularını belirtti.

‘’Gerçekten mutlu musun ya?’’ Hollis kuşkucu bir şekilde düşündü. Çünkü çocuğun yüzünde hiç ifade yoktu. Sanki bir kukla gibiydi.

‘’Hadi o zaman, bir otele gidelim ve uyuyalım. Yarın sabah yola çıkarız.’’ Hollis talimatları verdi.

‘’Yok artık! Beraber mi uyuyacağız usta?’’ Zend şaşırdı, bununla beraber Hollis’in ‘Eşcinsel Zend’ teorisi güçlenmiş oldu.

‘’Bunda garip bir şey göremiyorum evlat, sorun nedir?’’ Hollis bu soruyu sormaktan biraz korksa da, kendini zorladı ve sordu.

‘’Hayır usta, onu kastetmiyorum. Bir yıldır ilk kez beni otele götürüp uyuyacağız diyorsun. Daha önce gece uyuyor muyum diye bile kontrol etmezdin, ne değişti?’’ Zend, kendiyle ilgilenmeyen ustasına biraz sitem etti.

‘’Sen öyle san, ben seni hep izleyip takip ediyordum.’’ Hollis yalan olsa da bunları söylemek zorunda kaldı, çocuğa açık vermek istemiyordu.

‘’Yalan söyleme, her gece ben seni bulup kadınlarla beraber olduğunu görüyorum. Hemde uyuyorsunuz.’’ Zend ustasını bazen merak edip yanına giderdi, ama hep başka kadınlarla uyuduğunu görür, sokakta uyumak için geri giderdi.

Hollis sararmaya başladı. Karşısındaki sekiz yaşındaki bir çocuk değil miydi be?! Bunları bilmesi biraz garip, hatta anormal değil miydi? Her gece onu takip etmesi de ne demek, bunu Hollis bile yapmaya üşenirdi. En azından çocuk, onları görünce sadece uyuduğunu düşünmüştü.

‘’Hah! Senin ustan fazla mükemmel olduğu için, onuncu seviye bir savaşçı tekniğiyle hem uyuyarak hem seni kontrol edebilir! Henüz çok küçük bir çaylak olduğun için bunu göremiyorsun. Tekniğimin ismini duymaya hazır ol! Ultra havalı bir isimdir çünkü!’’ Hollis bunları söylerken, bir yandan düşünüyordu çünkü böyle uydurma bir şeye daha önce isim düşünmemişti ve ne diyebileceğini hiç bilmiyordu. Bir anlık duraksadığını gören Zend, ‘’Ee, usta, ultra havalı tekniğinin ismi nedir?’’ diye sordu.

Hollis, ‘’Uyumayan göz!’’ diye bağırdı ve devam etti. ‘’Vücudun uyurken bilincinin istediğin yeri gezmesini sağlar, çok ustaca bir tekniktir ha, öğretmemi falan isteme. Senin vücudun bunu kaldırmaz. Haha. Ustan ne kadar mükemmel, bunu anladın mı?’’

‘’Bunu şimdi uydurdun değil mi?’’ Zend ustasının yalan söylediğini anında anlamıştı. Adam resmen kıvranıyordu. Bir aptal bile yalan söylediğini anlayabilirdi.

‘’Pes ediyorum.’’ Hollis bu çocuğun sekiz yaşında olsa bile hafife alınmaması gerektiğini düşündü ve ondan daha fazla saklayamayacağını düşünerek beyaz bayrağı çekti.

‘’Zafer!’’ Zend bağırdı. Ustasına karşı üstün gelince mutlu olmuştu. Gerçi her ne kadar onuncu seviye bir savaşçı olup, ülkenin en güçlü yetmiş kişisinin arasında olsa da, o bir mankafaydı ve düşünebilmekten acizdi. Bazen alım satım yaparken, kazıklandığının hiç farkına bile varmıyordu ve Zend müdahele etmese, oracıkta para kaybediyordu. Tanrıya şükür ki, Yaşlı Dilenci Zend’e sayı saymayı öğretmişti, devamını da sokaktan bulduğu kağıtlarla Zend kendi öğrenmişti. Çöpler bazen çok işe yarar olabiliyordu.

‘’Amacın bana karşı zafer kazanmak mıydı lan?!’’ Hollis bağırdı.

‘’Ah usta, sana karşı bir aptal bile zeka yönünden zafer kazanabilir. Sana karşı zafer almak neden umrumda olsun ki?’’ Zend ustasının biraz üstüne gitti, ama böyle sözlerin onu kırmayacağını biliyordu.

‘’Lan velet, yarın iki saat fazla çalışacaksın!’’ Hollis, ona ceza vermek istedi.

‘’Hani yarın arkadaşınla tanışacaktım usta, yoksa onu bile mi unuttun?’’ Zend biraz kıkırdayarak, iğneli laflar söyledi ve içinden kahkahalar attı.

‘’Öf, tamam lan. Sana karşı da bir şey yapılmıyor.’’ Hollis isyan etti. Sekiz yaşındaki bir çocuğa resmen yeniliyordu.

‘’Üstelik usta, nasıl otelde kalmayı düşünüyorsun? Sen, sokakta büyümeme rağmen gördüğüm en fakir insansın ve yemek yiyecek paran bile yok. Ben gidip ekmek taşımasam, dükkan temizliği yapmasam, odun kırmasam, horoz dövüşünde kazanmasam açlıktan ölebilirsin bile, oteli hayal bile etmemen gerekir.’’ Zend her akşam son bir saatlik eğitimine başlamadan, sürekli işlerde çalışırdı çünkü ustasının hiç para bulamadığını daha önce öğrenmişti.

‘’Onlar birer eğitim bir kere, çalışma değil.’’ dedi Hollis. ‘’Eğiteceğim ayağına, zamanın yarısını onu çalıştırmaya harcadığımı ne ara öğrendi lan acaba?! Ama hamarat çocuk, her işin altından kalkıyor.’’ diye düşündü.

‘’Hayır usta, onlar senin ağzının açlıktan kokmaması için, benim para kazanmak için yaptığım şeyler. Bana eğitim diyip, ben çıktıktan beş dakika sonra iş veren adamdan para aldığını biliyorum. Onunla da gidip kızlarla uyuyorsun. Ne anlıyorsun, anlamıyorum ki!’’ Zend biraz daha sitem etti, ustasını hazırlıksız yakalamıştı.

Hollis, ‘’Oha lan! Onları bilmeseydin bari!’’ dedi ve konuşmasına devam etti. ‘’Peki o zaman evlat, şimdi sana ustanın nasıl tomarla para kazandığını izletme vakti. Bir iki saate, benim öğrencim olmayı başardığın için gurur duyacaksın.’’

‘’Peki madem, para kazanacaksan görmeyi çok isterim, usta.’’

‘’Yeraltına iniş vakti.’’ Hollis gözlerini kıstı ve sessizce konuştu. Zend, ‘’Sanırım havalı olmaya çalışıyor.’’ diye düşündü.

***

Hollis’le beraber, bir binanın içine girdiler ve aşağıya doğru inmeye başladılar.

‘’Usta, yeraltı derken, gerçekten yeraltına ineceğimizi hiç düşünmemiştim.’’ Zend konuştu.

‘’Değil mi? Değil mi? İşte o yüzden o kelimeyi kullanmak çok zevkli. Hemde havalı söyledim, çok havalıydım değil mi?’’ Hollis neredeyse bağırarak konuştu ve Zend’in ona cevap vermediğini görünce, başını eğerek yürümeye devam etti.

Aşağıya doğru inmeye devam ettikçe, bir tünel gibi bir yere vardılar. Tünelin içinden geçip, ortada kafes bulunan, kafesin içinde iki adamın dövüştüğü, herkesin küfürler içinde bağırıp küfrettiği, havada içeceklerin ve ayakkabıların uçuştuğu bir yere vardılar.

‘’Bak şimdi Zend, öncelikle, yerden bir para buluyoruz. Değeri fark etmez.’’ Hollis konuştu ve eğilerek, önündeki bir bakırı aldı. ‘’Sonra bunu alıyoruz, ve arkadaşımıza veriyoruz.’’ dedi, bakırı Zend’e verdi ve tekrar konuştu. ‘’Buradaki tüm insanlar, dış görünüşe önem verdikleri için beni ezik sanarlar, aralarındaki en güçlü savaşçı bile sekizinci seviyedir. Onlar aptal oldukları için, şimdi gidiyoruz ve savaşa katılmak istediğimizi söylüyoruz. Hemde silah seçmiyoruz ki izleyiciler, karşımızdaki kişiye bahis yatırsın, bizde kendimize yatıralım ve yığınla para ile birlikte buradan çıkalım.’’ dedi, Zend’e gel benimle işareti yaptı ve savaşa katılmak istediğini söyleyerek ‘Bire karşı on’ istediğini söyledi. Adam ona güldü, onu aşağıladı ve tükürerek bağırdı. Ancak Hollis hiç etkilenmemiş gibiydi. Sanki bu küfürleri daha önce alışkanlık yapacak kadar duymuştu.

Ustası, adama ısrar etti ve sonunda adam kabul etti.

Maç bitti, Hollis’in maçı geldi ve Zend, ustasının dediği gibi bir bakırı, ustasına yatırdı. Oranlar öyle fazlaydı ki, Hollis’in kazanması durumunda, bir bakıra karşılık elli altın alıyorlardı. Üstelik eğer bir taraf, silahsız içeri girerse, o tarafın kazanması durumunda alınan miktar ikiye katlanıyordu. Yani eğer Hollis kazanırsa, Zend yüz altın kazanacaktı.

Maç başladı.

On kişi bir anda, Hollis’e saldırdılar.

Hollis hala kıpırdamayınca, etraftaki ses daha da çoğaldı. Resmen bir idam izleyeceklerdi. Haklıydılar da, ama bilmiyorlardı ki, bir kişinin değil, on kişinin idamını izleyeceklerdi.

Önce iki kişi birden Hollis’e doğru koştu. Hollis sağ yumruğuyla sağındaki adama vurduktan sonra, diğer elini cebine soktu ve tekrar sağ eliyle, solundaki adama vurdu. Vurduğu adamların, kafaları artık yerinde yoktu. Garip olan kısmı ise, öyle fazla parçaya ayrılmışlardı ki, kafesin içinde bile görülemiyorlardı.

Diğer adamların kendine koşmasına bile fırsat vermeyen Hollis, diğer elini cebinden bile çıkarmadan, sadece sağ eliyle tüm kafesi darmağın etti. Yaklaşık beş saniye içinde, Hollis, tüm adamların yanında birden belirerek, kafalarını yok etti ve maçı bitirdi. Herkes ağzı açık ve suskun bir şekilde kafese bakarken, izleyicilerden bir kişi bir poster çıkardı ve, ‘’Yetmiş---’’ demeyi başardı. Posterde Hollis’in fotoğrafı vardı, ama bir adamın üstünde duruyordu ve eli gümüşi bir renk almıştı. Sakalları ve saçları daha uzundu, sanki uzun süren bir savaştan çıkmış gibiydi.

Hollis kafesten hemen indi, Zend’in yanına geldi ve öğrencisinin omzuna dokundu. ‘’Şimdi de tomarla parayı alıyoruz ve dışarı çıkıyoruz.’’ dedi, ama Zend hareket etmedi.

‘’Usta, bende savaşabilir miyim? Sadece bir maçlığına, Lütfen.’’

‘’Sende mi savaşacaksın? Ooh, ilginç.’’ Hollis onu takdir etti.

0 yorum :

Yorum Gönder