DD-Bölüm 53- Belkide...

3 Mayıs 2016 Salı

DD-Bölüm 53- Belkide...


Selam millet Mete ben bir çoğunuz tanımasa da tanıyanlar biliyor beni...
Özlediğimi belirtmek isterim sizleri, bu sıralar cinsiyet bile ayırt edemiyorum lanet olsun!! Yazarın cidden işi başından aşkın...
Konumuza dönmek isterim.
Karşıma iki farklı görev penceresi çıktı. Tabi çıktığı anda zaman resmen durmuştu. Nasıl anladım diyecek olursanız. İhtiyarın kol saatinde ki kadran çalışmayı durdurmuştu...
Hımm... Üç yüz bin deneyim puanı... Tamam oldukça güzel bir şey bu şimdi düşünüyorum da acaba kaç seviye atlatır beni? Beş veyahut altı?
Yani tamam harika bir şey bu değil mi? Bence de harika kabul etmem gerekir ki...
Hemen yan tarafında ise sıralı görev zımbırtısı mevcut...
Normalde oyunlar içerisinde tek seferli görevleri daha çok severim nedeni ise şu olur; daha kolaydır yapımı...
Tek seferde bitirirsin ve yüklü ödülü alırsın ve bir daha asla o görevden bahsetmen gerekmez.
Diğer taraftan gerçek dünyadayız değil mi? Bu da benim neyi seçersem daha iyi sonuç vereceğim ile ilgili değil mi?
Bakın sıralı görevler her daim daha yorucu olur. Lakin yoruculuğu her zaman daha fazla ödüllendirilir... Gerek deneyim puanıyla gerekse eşyalar ile...
Görevin şartlarına baktım. “İnsan olduğumu ihtiyara kanıtlamam gerekli.” İlginç...
Sağ tarafta olan imha görevine gözüm tekrar takıldı. Birisi dürtüklüyor sanki bu görevi seçmem için…
// şeytandır evladım o uyma ona
Kafamı salladım. Sakin ol şampiyon... Bir saniye şimdi bütün köyü yok etsem sonra o iri memeli hatunları alsam şöyle...
Hııımmmm ağzımın suyu aktı lan!!
Sonrasında alacaksın ölü memişleri, ısırıcan uçlarını tankerin vanası açılsın diye, ağzına doğru fışkırtıcan böyle kanın iğrenç tadına rağmen...
Tamam son bölüm kötü oldu ama yapacak bir şey yok et yiyemiyorum, sadece kan içebiliyorum... İleride alışırım belki bu olayada.
Bir ara parmağım imhaya doğru gitti gibi oldu. Bassam mı ki acaba?
Bir çoğunuz basmamı istiyor veyahut bekliyor farkındayım. Lakin birazcık duralım…
Öncelikle madem zaman durdu etrafı bunu fırsat bilerek gezelim, ne gibi fırsatlar varmış bir görmek isterim açıkçası...
Sandalyeden kalktığım gibi kapıya doğru yol aldım. Hızlıca açmaya çalıştım ama açılmakta biraz direndi. Sanki kapı son bir,iki saniyede bir kaç bin ton ağırlığa ulaşmış gibi idi.
İnleyerek de olsa kapıyı açmayı başardım. Hedefim belli köyü ve etrafını turlamak...
Dışarıya çıktığımda her yerin sessizliğe büründüğünü fark ettim. O kıç donduran rüzgar,  çekirgelerin çıkardığı sesler, insanların fısıltıları… Adeta yok olmuştu...
Adım attığım çimenlerin normalde çıkarması gereken ses yoktu. Zaten çimen sanki ezilmiyor gibiydi ki ses çıkarmaması gayet normal idi.
Gözüme ışıkları açık olan evler takıldı. Hepi topu yedi adet derme çatmada olsa dairenin ışıkları yanıyordu. Çıktığım evin ışığını saymaz isek altı idi.
Gözüme takılmış olan ilk kulübenin önüne geldim. Penceresi bile yoktu. O kadar kötü idi ki; daha geldiğim anda insanın geri dönesi geliyordu. Kulübenin kapısı tahtadan olsa da üstüne dokuz adet minicik kafataslarından yerleştirilmişti. Duvar demeye bin şahit isteyen toprak parçalarının üstü siyaha boyanmış, o boyanın üstüne ise “Lamb of God” grubunun ismi yazılmıştı. İşin kötü tarafı ise öyle kötü yazılmıştı ki....
Boyası her kelime de aşağıya doğru süzülmüş, yere doğru akmıştı.
Ulan böyle anlatmakta amma zormuş, girilmek istenmeyecek yerlerden birisi işte!!
Her neyse girelim bakalım ne bok varmış içerisinde...
Tahta kapıyı ellerim ile zorladım. Kodumun kapısını ittirmeye koyuldum. Normalde olsa direk tek atacağım kapı şimdi bana mırın kırın yapıyordu. İnileye İnileye açmayı başardığım kapının ardından. Gördüğüm manzara beni adeta benden almıştı!!
Yani tamam bir adet punk tarzı giyinmiş erkeğimiz mevcut, okey bunda bir problem yok ama...
Şimdi işin garip tarafına başlıyoruz işte...
Abimizin elinde bir çekiç duruyor diğer elinde ise bir çivi. Duvarın üstüne bir adet pentagram çizmiş ki, hakketten eline koluna sağlık harika çizmiş...
Ortasında ise bir kadın duruyor... Hatun ağzı açık ve bir bez ile tıkanmış, boynunda bulunan kaslar gerilmiş durumda... Ayakları bir sandalyeye bağlanmış durumda. Ellerinden birisi pentagramın üstünde bulunan kemer ile sabitlenmiş durumda.
Punk tarzı takılan adamın elinde bulunan çivi bildiğiniz on sekizlik inşaat çivisi, hatunun bileğine doğru yerleştirilmiş. Muhtemelen zaman tekrar akmaya başladığında bu çiviyi iki vuruşta yerleştirecek.
Bu manzaranın yanında ise bir kitap bulunuyor. Kitabın yakınına gittiğimde ise karman çorman yazılar ile yazılmış bir metin göz önüne çıkıyor...  El yazısı ile yazılmış, sahibi kesinlikle bu abimiz...
Sonra gözüm hatuna tekrar takılıyor. Bileklerinden birisi havaya doğru çoktan kalkmış... Yere doğru düşmekte olan kan damlası havada asılı kalmış bulunuyor. Kan damlasından yukarıya doğru bakışlarımı yönlendirdiğimde ise fark ediyorum. Zaten bir adet on sekizlik inşaat çivisi girmiş.
Adamın gözlerinde bir ışıltı kalmış durumda, delilik ışıltısı olsa gerek. Dudaklarında ise bir sırıtış mevcut öyle bir sırıtma ki profilden adamın dişlerini görebiliyorsunuz o derece...
Sadistliğin bu olduğunu şimdi anladım işte... Bir saniye o zaman bende mi böyleyim lan!!!
Sizlerden gelen kafa sallamalarını görür “kesinlikle öylesin” deyişlerinizi duyar gibiyim.
Fazla bir işim olduğunu sanmıyorum artık bu evde, yazık olmuş hatuna bu arada…
Hatun esmer güzeli beyler dudağının üst kısmında bir adet ben duruyor. Hani Ankara'da olmasak da, başka bir memleket de olmuş olsak direkt olarak Meksikalımısın diye sorarım o derece...
Bukle şeklinde saçları var dağılmış hali ile, lakin o dağılmış hali ile bile harika bir görüntü sunuyor...
Kafamı çevirdim. Yeterli bu kadar ızdıraba bakmaya... Çünkü ne kadar fazla bakarsam o kadar fazla katliam görevini almak istediğimi fark ediyorum!!!
Benden başka kimse kadınlara bunu yapamaz ulan!!!
Kapıyı bile kapatma gereksinimi duymadan dışarıya çıktım. Derin bir nefes aldım... Bir saniye neden zaman durdu bu arada? Ben seçim yapayım diye mi?
// bak ya insan bi yardım eder kıza bi harem kurar kafa çalışmıyoki 
Dur dur!! Şimdi aklıma geldi!!! Böyle bir oyun vardı demi lan!! Neydi adı... Hah “Quantum Break” harika bir oyundu lan o!!
//gördüğünüz gibi aklı fikri oyunda
Şansa bak ki o oyunda olan olay benimde başıma geliyor...
Neyse siktir et.
Bir sonraki kulübeye geçtim...
Kulübenin dışarısı yeşil renkte, hani şu fıstık yeşili var ya aynen ondan hiç sevmesem de idare eder durumda işte... Bir adet penceresi bulunuyor. Dikkatlice baktığımda fark ettim ki, helal olsun cam bile takmışlar pencereye...
Açık kalmış olan pencereden içeriye bir göz attım. Yerde bir kaç oyuncak saçılmış durumda. Belki bilmezsiniz ama “Action Man” figürlerinden bile bir tane var bu saçılmış oyuncaklar arasında. Baya eski olsa gerek bu koleksiyon...
Merak ettim içeriye gireceğim.
Kapı tahtadan yapılmış durumda lakin o girdiğim evler gibi değil, daha bir kullanışlılık söz konusu, muhtemelen arka tarafından desteklenmiş bir kapıya benziyor.
İniltiler ve bir avuç anne küfüründen sonra kapıyı açabildim. Gördüğüm manzara bana çok tanıdık gelmişti...
En fazla benden iki yaş büyük bir kız t-shirtünü eli yardımı ile göğsünün birisine kadar sıyırmıştı. Kucağında bulunan bebeği ise göğsüne son derece yakın tutuyordu. Öte yandan çocuk öyle yeni gibi durmuyordu. En az 1 yaşında gibi idi bebek. Fazla bir mobilya söz konusu değildi bu evde...
Bir adet kanepe, bir adet tekli koltuk, bir sehpa, bir halı ve bir gece lambası bulunuyordu odanın içerisinde... Duvarları beyaz renkte idi.
Meraklanarak içeride bulunan bir diğer odaya doğru yürüdüm. İçerisinde kamburu çıkmış bir adam duruyordu... Yakınına doğru geldiğimde ise ufak piknik tüpünde (tüpçü fikrete selamlar) bir adet tencere ve tencerenin içerisinde ise salça ile bezenmiş bir parça duruyor idi.
Sanırım yemek yapıyor. Eşine ve kendisine...
Dudaklarına mutlu bir gülümseme var, psikopatça değil tamamen saf bir gülümseme bu. Bakarken bile içim ısınıyor...
Bu anı neden bilmiyorum ama bana aşırı derece de tanıdık geldi...
Babam da ben küçükken sürekli böyle yemekler yapardı. Annem için ayrı, benim için ayrı olurdu yemekler...
Annemin tabağının yakınlarında hiç bir zaman bir kadeh şarap eksik olmazdı. Garip bir şeye benziyordu.
Annem şarabından bir yudum alırken babama hep bir göz kırpardı. Babam ise her seferinde o şahane gülüşünü gösterir ve afiyet olsun derdi...
Tamam kabul benimki si biraz lüks, lakin duygular aynı değil mi? Sevdiği kişi için yemek yapan insan...
Duygulandığımı hissettim. Sanırım bu evden çıkma vakti geldi...
Adımlarımı hızlı atarak dışarıya çıktım. Kapıyı ise arkamdan kapattığıma emin oldum.
Seçimimin ne olduğuna bir türlü karar veremiyordum!!!
// Belkide herşeyi bırakıp karıya gitmek lazımdır 😂 Hazır zamanda donmuş ne uğraşın yok seçimdi yok katliyamdı

0 yorum :

Yorum Gönder