Ar Bölüm 2

10 Mayıs 2016 Salı

Ar Bölüm 2


Bölüm 2 - Alım Binası
Küçük bir çocuk, etrafında her türden insanlar varken aralarından koşmaya devam etti. Sonunda üzerinde Şövalye Okulu Alım Merkezi yazan bir yeri gördü. Yeşil ve mavi renklerle kaplanmış, tahminine göre yüz yıllık, iki katlı heybetli bir binaydı. Binaya vardığında nefes nefeseydi. Kapıyı açmaya çalıştı, ama açamadı. Etrafta üstü başı pislik dolu bir çocuğun kapıyı açmaya çalıştığını gören ince bıyıklı uzun bir adam, ona acıyarak baktı ve,  ''Kapı kilitli çocuk. Bugün alımlar sona erdi. Yarın sabah tekrar başlayacak.''dedi, tiksinerek ona baktı,'' fazla umudunun olmaması iyi olur. Sonuçta okul çöpleri kabul etmiyor.''
Zend kafasını kaldırıp yukarı doğru, adamın yüzüne baktı. Adam otuzlu yaşlarda, cimri olduğu belli olan, sarı saçlı, ince uzun yüzlü bir adamdı. Adam bunları söyledikten sonra, sevinçle, ''Peki efendim, yarın sabah burada olacağım. Bilgi için teşekkür ederim.'' dedi. Adam ona kötü şeyler söylemiş olmasına rağmen, kendisine kötülük yapana kötülük yapmamayı uzun süre önce Yaşlı Dilenci'den öğrenmişti.
Madem sabah alımlar tekrar başlıyordu, geceyi geçirecek bir yer bulmalıydı. Normalde kanalizasyon borularında bile yaşayabilirdi ama bu gece özeldi. Yarın okula girecekti, bu sebeple zaten heyecandan uyuyamayacaktı. Yaşlı Dilenci ölünce dilenmekten nefret ettiğini tekrar anladı. Dilenmek yerine çalışmaya, getir götür işi yapıp kargo türünden bir şeyler yapmaya başlamıştı. Kendi parasını emek vererek kazanmayı seviyordu, tüm gün oturup insanlardan para istemeyi değil. Hatta bazen geceleri olan horoz dövüşüne giriyor, bir horoza bahis yatırıyor, o kalabalıkla beraber 'Haydi oğlum vur kafasına' gibi, ya da 'Zıplayarak tekme at' türünden şeyleri bağırıp, kaybetse de çok mutlu ve eğlenmiş oluyordu. Gerçi kazansa da oradaki adamlar parasının yarısını alıyor, kendisine bir pay kalmamış oluyordu. Ama bu onu hiç üzmemişti, o paradan çok o gece yaşadığı zevke önem veriyordu.
Cebinde favori horozu olan Fıçı'nın ona kazandırttığı on beş bakırı, ve birkaç tane tüy yumağı duruyordu. Elini cebine attı, zevkle kazanmış olduğu on beş bakıra baktı. Hemen mağazalara doğru yürüdü, en azından bir şeyler satın alıp üstünü başını düzeltmeliydi, o kadar insanın arasına bu kıyafetleriyle çıkamazdı.
Dışarıdaki pencereden marketin içini izlerken çok güzel bir ayakkabı gözüne çarptı. Ayaklarındaki iki yırtık terliğe baktı, üzüntüyle içini çekti. Ne kadar istese de o ayakkabıları satın alamayacaktı. Aslında bu mağazalardan bir şey almaya parasının yetmeyeceğini kendisi de biliyordu, ama buradan içerideki güzel kıyafetleri izleyip kendisini onları giyerken düşünmek onu çok mutlu ediyordu.
Biraz izledikten sonra gerçeğe dönmesi gerektiğini fark etti ve az da olsa o kıyafetlerin hayalini kurarak ikinci el alım satım yapan bir seyyar satıcının yanına gitti.
''Hey, seyyar satıcı amca, on beş bakırım var bir gömlek, bir pantolon ve bir de ayakkabı almak istiyorum. Ama sakın kötülerinden vermeye çalışma, hemen anlarım ben.'' Zend tamamen saf iyilikle dolu kalbiyle parasının hepsini yetmeyeceğini bile bile bu kadar şeyi istemişti.
Adam ona biraz acımayla baktı. Aslında istediği şeylerin toplam fiyatı en az otuz bakırdı. Ama bu çocuğa acıyıp indirim yapacaktı.
"Çocuk, hangi modellerden istiyorsun?" Satıcı ona acıdığını belli etmeden sordu.
Zend, "Hepsini çıkar, ben seçeceğim." diye cevapladı. Tabi ki alacağı modeli biliyordu, ama tüm kıyafetleri önüne çıkarttırıp onları yetmiş yaşında bir adamın yavaşlığıyla süzüp kontrol etmek, ona bir kedinin ipek yumaklarıyla oynaması kadar zevk veriyordu.
"Ulan arkadaş, hem az para veriyor, hemde çok para vermiş gibi isteklerde bulunuyor. Yüzsüz piç." satıcı homurdandı.
"Hmm, bu nasıl acaba, hmm hmm, bak bu güzel." Zend sürekli kıyafetleri kurcalıyor ve aralarından yeni olan kıyafetlere bakıyordu. Bir tane siyah gömlek, bir tane lacivert pantolon, iki tane de düzgün ayakkabı alabildi. Çorabı eksik olan tek şeydi. Bir tane de çorap isteyeceği sırada, tek bir şey daha isterse adamın üzerine atlayacağını anladı ve vazgeçti. Saçlarını çöpten aldığı yarım bir limon ile temizledi ve parlattı.
Güneş doğarken, çocuk son derece heyecanlı ve kendine güvenliydi.
"Lütfen karanlık tipi büyü gücüm olsun tanrım, lütfen." Zend beklenti içinde söyledi.
Kıyafetlerini giydikten sonra yavaşça kabul ve alım yerine doğru ilerledi, kalbinde fırtınalar kopuyordu ve beyni oraya koşarak gitmesi için yalvarıyordu. Ama bir yere koşarak giden insanların hor görüldüğünü Yaşlı Dilenci'den öğrenmişti ve bundan dolayı kendini tutuyordu.
Binaya yaklaştığında, binanın güzelliğini gün ışığında gördü. Kapının önünde iki tane yapılı, gümüş zırhları olan şövalyeler vardı.
Zend onları görünce, inanılmaz derecede hayran kaldı. Sonunda gözlerini onlardan almayı başarınca sağ tarafında yuvarlak oluşturmuş olan bir insan topluluğu gördü, duyduğu kılıç çarpışma seslerinden ve tezahüratlardan yuvarlağın ortasında iki kişinin savaştığını anladı, anında oraya koştu ve kalabalığı küçücük boyuyla yararak ilerledi.
"Ouff, bu çok yakındı." genç bir adam heyecanla bağırdı. "Yua yeniliyor mu yoksa?!" o bunu der demez, arkasındaki turuncu saçlı, topallayarak yürüyen garip bir adam, genç adamın kafasına vurup, "Olur mu öyle şey salak herif, o şövalye okulunda bir kere bile yenilmedi."
"Yua mı?" Zend daha önce bu ismi duymuştu. Yua, geçen sene yapılan dördüncü sınıflar turnuvasında hiç yenilmeden birinci olan meşhur kızdı.
"Ooo hemen izlemeliyim, bu fırsat kaçmaz." Zend ilk defa bir şövalye dövüşü izleyeceği için heyecanlıydı. Hem de bu dövüş Yua gibi meşhur birinin dövüşüydü.
Hızlıca kalabalığın içinden geçip en ön safa gelmeyi başardı. Yua, bir erkekle
dövüşüyordu. Kızıl saçları hızlı hareketlerinden dolayı son hızda hareket eden bir kartalın kanatları gibi dalgalanıyordu.
Zend kıza gerçekten hayran kaldı. Tabii ki, güzelliğine hayran olmamıştı. Henüz bunları anlayabilecek kadar büyümemişti. Hayran kaldığı şey, onun hızı ve şövalyelik yetenekleriydi. Zaten güzelliğine hayran olsa da bir şey değişmezdi, Yua kendisinden beş yaş büyüktü.
"Gerçekten güzel, değil mi?" Zend'in kıza nasıl baktığını gören Zend'in yaşlarındaki bir çocuk, yan taraftan Zend'e seslendi.
"Ha? Hmm, şey… Evet, sanırım güzel." Zend aslında kıza o anlamda bakmadığı için, böyle bir soru Zend'in fazlasıyla temiz kalbine garip geldi ve ilk başta ne diyeceğini bilemedi.
"Merhaba, benim ismim Tafu Sweng, kardeşim, senin adın ne? Arkadaş olmak ister misin?" Biraz önce ona seslenen çocuk, Zend'e seslendi.
Zend gerçekten şaşırmıştı ve ne diyeceğini hiç bilemiyordu. Sonuçta daha önce pek fazla ismini soran, üstüne arkadaşı olmak isteyen birisi hiç olmamıştı.
Zend biraz utanarak kızardı ve cevap verdi. "Şey... Ben de Zend." Zend memnun oldum demeyi de istemişti, ama bunu söylemesine heyecanı izin vermemişti. İçinden konuştu. Yaşlı Dilenci birisiyle ilk tanıştığında ismini, söylemesini, sonra da memnun oldum demesi gerektiğini söylemişti. Eğer söylemezse bunun kabalık olacağını söylemişti. "Tanrım, lütfen memnun oldum diyemediğim için bana kızmamış olsun...Lütfen." Zend içinden düşündü.

0 yorum :

Yorum Gönder