Yıldırım Efendisi Bölüm 10 - Blagoje Wayna

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Yıldırım Efendisi Bölüm 10 - Blagoje Wayna



Yazan "Countalucard" ve yayınlayan "Aydehan"  a teşekkür eder. Size iyi okumalar dilerim.




''Tanrı Bölgesi?!'' Manu'nun gözleri büyüdü ve tamamen Kian'a odaklandı. ''Büyükbabam anlatırdı Tanrı Bölgesi'ni. Yüce tanrıların hepsi orada yaşarmış. Koca Oyibo, Yargıç Justige, Yüce Savaşçı ALfaar, ve diğerleri, hepsi orada. Oraya gitmek imkansız!''

''Tanrı bölgesi çocuklar için söylenmiş yalanlardandır.'' dedi Stanis. Gözleri ateş kadar kırmızıydı. ''Buna inanan çocuklar için burası pek de uygun bir yer değil velet!''

Kian güldü, ''Sadece şakaydı.'' dedi. Ardından sınıfı derin bir sessizlik kapladı. Manu susmuştu, siyahlara bürünmüş çocuk zaten konuşmuyordu. Stanis ve Uriel kendi aralarında bir şeyler konuşsa da sesler Kian'ın masasına gelmeden havada dağılıyordu sanki.

Kian tam gözlerini devirip kafasını KristJanın önüne koymuştu ki, sınıfın kapısı gürültülü bir biçimde açıldı. İçeri giren soğuk havayla birlikte yıldırım gibi bir ses gürledi. ''Burası uyumak için değildir Bay Kian.''
Kian, dehşete düşmüş bir şekilde, hızla kafasını kaldırdı. Gözlerinin önünde boyu iki metreye ulaşan bir dev vardı sanki. Kaslı kolları bir savaşçıyı andırırken gözlerindeki soğukluk bir büyücünün gözlerine benziyordu ama sırtındaki siyah pelerin, tam olarak simyacı olduğunu kanıtlar cinstendi.
Simyacı pelerinleri özeldi. Olası KristJan patlamalarına dayanıklı olması için çeşitli özler kullanılarak üretilirdi. Pahalıydı ve kısmen boşluk eşyası olurdu hepsi. Goddard'ın sahip olduğu yüzükler kadar olmasa da küçük bir miktar eşya taşıyabilirdi hepsi. Güç bakımında zayıf olan simyacılar için saldırı iksiri taşıma aracıydı bu pelerinler.

Siyah pelerinin üzerinde, kalp hizasına gelen kısmında ''C'' yazıyordu. Bu karşısındaki adamın ''C'' dereceli bir simyacı olduğunu kanıtlamak için yeterliydi.
Simyanın seviye sistemi, büyü ve savaşçı seviyelerinden farklıydı. İkisinde ona kadar ilerleyen seviyeler, ikinci boyuta geçiyordu. Simyada ise dokuz temel seviye vardı. Sonrasındaysa seviyeler derece sitemine dönüşüyordu.

Dereceler kişinin kendi kendine ilan edebileceği şeyler değildi. Simya Loncası tarafından verilen özel testler sonunda derece kazanabiliyordu. ''D''den başlayan seviyeler SSS'e kadar ilerliyordu. Şu an yaşayan bir numaralı simyacı olan Simya Loncası lideri Klaus Jorg bile sadece S- derecesindeydi. Şimdi mükemmeliyet sayılan Klaus'un seviyesi, simyacıların altın çağında sıradan bir şeydi ve S+ seviyesinde bile yüzlerce simyacı vardı.

''Evet siz iki çaylak! Bilmeniz gereken en önemli şey, burada tembellik yapmanın yasak olduğudur!'' dedi adam gür bir sesle. Havaya yayılan sesinde ruh tanecikleri sezilebiliyordu.
'En azından beşinci seviye savaşçı.' Dedi Kian içinden.

''Benim adım, Blagoje Wayna. Kısaca efendim diyebilirsiniz. Ben, burada, simya sınıfındaki en üst yetkiliyim. Benim üstüm yok.''

''Bay Blagoje.'' Diye söze başlamaya çalıştı Manu, ama Wayna'nın attığı bakış sözünü kesmişti.
''Gelelim diğer önemli şeylere, ders sırasında gürültü yapmak yasak! İksirler ile şakalaşmak yasak! Bana şaka yapmayı aklınızdan bile geçirmeyin, sizler kölesiniz bense hepinizin efendisi!'' Yüzündeki kırışıklıkları biraz daha öne çıkardı Wayna. ''Burada kaldığınız sürece iksirlerle yatıp iksirlerle kalkacaksınız. Bir sene içerisinde dördüncü seviyeye gelemezseniz atılırsınız! Anlaşıldı mı!?''
''Evet.'' Dedi Kian sakince. Manu kafasını sallamakla yetindi.

Blagoje Wayna bir insanın kaşlarını ne kadar sert çatabileceği konusunda Aongus Rekorlar Yazmasına girmeye çalışır gibiydi. ''Anlaşıldı mı?''
''E...evet efendim! ''Evet efendim.'' Dedi ikisi birden. Tekleyen tabi ki Manu idi.
''Öyleyse yerlerinize geçin. Siz ikinize her ay birinci seviyeden başlamak üzere iksir tarifi vereceğim. Eğer tarifte bir hafta içinde ustalaşırsanız ek tarif kazanacaksınız. Şansınıza göre bu tarif ikinci seviye olabilir. Eğer altı ayın sonundaki dönem arasına kadar on farklı iksir yapabilirseniz özel malzemelerden kazanacaksınız. O zaman veletler, şimdiden başlasanız iyi olur.''
''Evet efendim!''

***
İlk günün sonunda Kian üzerinde garip bir yorgunluk hissediyordu. Blagoje Wayna'nın verdiği ilk iksir tarifi basit bir parfüm sayılırdı aslında. Kızıl karıncaları çekmeye yarayan bir tuzak parfümüydü.

Kian'ın ismini duyduğu iksirlerden biriydi. Uzmanlaşması çok sürmezdi bu iksirde. Hatta kendini vererek çalışsaydı bugün bile Blagoje'nin istediği seviyede bir şişe hazırlayabilirdi ama yapmadı. Çünkü yaptığı aşk iksiri ile dikkatleri çoktan çekmişti üzerine. Yaptığına biraz pişman olmuştu Kian, rahat ikinci seviye bir şekil değiştirme iksiri ile sınavı geçebileceğini öğrenmişti Uriel'den. Gereksiz yere riske girmemek için aşk iksirini tercih etmişti ama...

Manu'nun yurdu ile Kian'ınki çok ters yerlerde kalıyordu bu yüzden pek fazla birlikte kalamıştı ikisi. Zaten Kian'ın Manu ile arkadaş olmak gibi bir isteği olmamıştı.

Uriel, hafifçe selam verip ayrılmıştı yanlarından. Stanis umursamamıştı bile. Siyah giyimli olansa... Ne zaman çıkıp gittiğinin farkına bile varmamıştı Kian. Görünmezlik için kullanılan iksirler vardı ama en azından yedinci seviye simya bilgisi gerekliydi onlar için. Piyasada nadir bulunan iksirlerdendi ayrıca. Herkesin alabileceği şeylerden değildi. Başka bir teknik kullanıyor olmalıydı.

Kian yurt odasına gitmek üzere yola çıkmışken aniden fikir değiştirdi. Yönünü değiştirerek garnizonun içindeki ormana daldı. Büyük bir yer değildi, orman yerine ağaçlık gibi bir tabir daha uygun düşerdi ama garnizondakiler burayı orman olarak adlandırmıştı.
Adımlarını hızla attı Kian. Uygun bir yer bulduktan sonra uzun süre etrafı kolaçan etti. Yalnız olduğundan emin olduktan sonra büyükçe bir kayanın üstüne tırmandı. Şu anki seviyesiyle gerçekten uğraş gerektiren bir şeydi bu.

Uygun bir yere yerleştikten sonra meditasyon pozisyonuna geçti. Doğadaki ruh özlerini bedeninde akan az miktardaki ruh özünün yardımıyla toplamaya başladı. Doğanın içine aktığını hissediyordu. Toprağın, ağaçların, havanın, kısaca ormandaki canlı, cansız her şeyin ruhundan parça koparıp bedenine kopyalıyordu.

O an fark etti bu ormanın ne kadar harika bir yer olduğunu. Burada her şeyin ruhu vardı. Ruh gücü tahmin ettiğinden onlarca, hayır yüzlerce kat daha hızlı akıyordu damarlarında. Ruh merkezinde toplanan ruh gücü çok geçmeden dönmeye başladı. Hissediyordu Kian, ruh merkezindeki fırtınayı.
On dakika kadar sürdü bu fırtına, sonunda zihninde şimşekler çaktı. ''Ben sıfırdan ikinci seviyeye geçtim. Bu kadar kolay mıydı yani?'' Dudakları neredeyse kulaklarına varacaktı.

''Çıt.''
Kian'ın mutluluğuna vuran darbe basılmış bir çalıdan gelmişti. Hızla ve endişeyle arkasına döndü Kian. Karşısında yabancı olmayan biri duruyordu.

*******
Çok geciktiğim için hızlıca yazılmış bir bölüm oldu. Yazım ve noktalama hataları için çok üzgünüm. Uygun bir vakitte geri dönüp düzelteceğime emin olabilirsiniz diye umuyorum. :)
Olumlu, olumsuz fark etmez yapıcı eleştirileriniz için şimdiden teşekkür ediyorum.


Aydehan Notu: başarılı bir bölüm daha ama, benim değil diğerlerinin de yorum yapması gerek. Korkmayın ve yorumuzunu yapın!!! :D

0 yorum :

Yorum Gönder