Yıldırım Efendisi bölüm 2

5 Mayıs 2016 Perşembe

Yıldırım Efendisi bölüm 2


Yayıncı Notu: Yazarımızın bu bölümün ismini belirtmediği için teşekkürlerimi sunuyorum :D


Ertesi gün ilk uyanan her zamanki gibi Kian olmuştu. Gruplarının lideri sayılırdı. Remigi ile beraber yaşça en büyükleriydi. Remigi'nin sessiz ve Kato'nun aceleci tavırlarının aksine, Kian daha ağır başlı kararlar alıp gerektiği kadar konuşmasını bilen biriydi. Gücü olmasa da zekası sayesinde ön planda yer almasını bilen biriydi.

Her sabah erken kalkar kütüphaneye giderdi. Tek başına sakin kalabileceği nadir yerlerdendi orası. Okuldaki çoğu kişi kitap okumazdı. Ve Kian için mükemmel bir kaçış noktasıydı. Ayrıca Alesia ile ilk kez orada tanışmıştı. Tarih kitapları bölümü, üçüncü sıra. Aynı kitap, Luren Kıtası Tarih Atlası... Üç sene önceydi, ve kısa hayatının en güzel üç senesi takip etmişti o günü.

Kütüphanenin devasa kapısını araladı Kian. Kendi geçebileceği kadar açıldıktan sonra içeri bıraktı bedenini. Kapı kendiliğinden kapanmakla meşgulken ilerlemeye başladı. Kitapların arasında ilerlerken koca binanın sonuna gelmişti. Çalışacaklar için ayrılmış masalardan birinde tanıdık bir yüzle karşılaştı. Alesia ondan fazla kitabın arasındaydı. Kafasını masaya koymuştu. ''Uyuyor musun?'' dedi Kian biraz sesli bir şekilde. Baş parmağı yarım kalmış kitabın arasındaydı.

Ağır adımlarla yanındaki sandalyeye oturdu. Yavaşça omuzuna dokundu Alesia'nın. Kız irkilerek kendine geldiğinde yüzünde uyuşmuşluk hakimdi. Yarı kapalı gözleriyle Kian'a bakıyordu. Karşısında gülümseyen kişinin Kian olduğunu anladığında kafasını tekrar masaya koydu. ''Rüya devam mı ediyor yoksa?'' dedi boğuk bir sesle.

''Burada ne işin var Alesia?''
Alesia yavaşça kafasını kaldırıp uykulu gözlerle Kian'a baktı. ''Bir rüya gördüm. Sonra kendimi burada buldum.''
''Nasıl bir rüya?''

Kısa bir süre anlatıp anlatmama arasında gidip geldikten sonra ''Soğuktu.'' dedi Alesia. ''Gerçekten soğuktu. Yatağımda, bedenimin üşüdüğümü hissettim..'' Kollarını kenetleyip devam etti. ''Sonra bir anlığına gökyüzü parlamaya başladı. Onlarca, hayır yüzlerce yıldırım düştü gökyüzünden. Yeryüzü yanmaya başladı, çığlık yoktu. Her şey saniyeler sürdü sadece. En sonunda sert bir rüzgar her şeyi temizledi. Geriye hiçbir şey kalmadı.''

Kian sessiz kalmayı tercih etti. Yüzü buruşmuştu. Yıldırımlar gözünde canlandı ama bunu dağıtması uzun sürmemişti.

''Bunlarda Luren'de gerçekleşen felaketler yazılmış.'' dedi Alesia, kitapları gösterdi elleriyle. ''Kayıt altındaki büyük felaketlerin arasında böyle bir şey yazmıyor. Depremler, seller, kar fırtınalar. Bütün felaketler her şey var burada ama...''

Kian elini Alesia'nın omzuna koydu. ''Sakinleş Alesia. Bu sadece bir rüya, her gün rüya görüyorsun ama hiçbirini gelip kütüphanede araştırmamıştın değil mi? Boşuna kendini yoruyorsun.''

''Anlamıyorsun Kian. Bilmiyorum ama bu şey tıpkı bir öngörü gibiydi. Sanki...''

''Kahinmişin gibi. Değil mi?'' ikisi birden tanıdık sese çevirdi kafasını. Kato kitaplıklardan birine yaslanmış onlara bakıyordu.

''Saçmalamayı kesip gelseniz iyi olur. Ve Kato, sen neden oyalanıyorsun burada?'' Kato'nun arkasında beliren Remigi birkaç saniyenin ardından tekrar gözden kaybolmuşu ancak sesi gelmeye devam ediyordu.

''Azel, bütün öğrencilerin büyük salonda toplanmasını emretti. Sanırım önemli bir şeyler söyleyecek. Ah Kato, siz aşıkların öpüşmesini görmeyi daha çok önemli buluyor olabilir.'' dedi Remigi, sadece arada sırada kullanmadığı gizemli tavırlarını bir kenara bırakıp açıkça alay etme huyunu uzun zaman önce edinmişti. Alvez'in ukala tavırlarından farklı bir şeydi bu. Sempatik olarak isimlendiriyordu Kian. Ve bazen de garip geliyordu hepsine.

Remigi'nin sesinden kalanların kayboluşunun ardından Kato da onu izledi. Alesia ve Kian bir süre orada kaldılar, hiç konuşmadan oturdular sadece. Sessizliği bozan Kian olmuştu. Oturduğu sandalyeyi kaydırarak ayağa kalktı. Gözleri Alesia'nınkilerle birleşmişti. ''Hadi, gidelim.'' Elini Alesia'ya uzattı.
Alesia onayladığını belirterek başını salladı. Kian'ın elinden tutup kalktı. Yanyana kütüphaneden çıktılar. Kapı gürültülü bir şekilde kendiliğinden kapanmıştı. Ağaçların arasındaki taş yoldan ağır adımlarla yürüdüler. Büyük salona geldiklerinde kalabalık onları şaşırtmıştı. Normalde sabah kahvaltıları ve öğrenci buluşmalarına bu kadar büyük katılım olmazdı ama bizzat Azel Yehoshua'nın emri olması bütün öğrencileri buraya toplamak için yeterli bir sebepti.

Gözler ikisine çevrilmişti, Kian ilk başta en geç gelenler olmalarından dolayı olduğunu düşündü bunun. Çok geçmeden arkalarından gelen güçlü rüzgar ikisinin de iliklerine işleyince yavaşça kenara çekilmek zorunda kalmışlardı.

Bu adamı ikisi de tanıyordu. Dünküyle aynı siyah pelerini giyiyordu. Göğsüne işlenmiş armayı siyah bir atkı kapatsa da yürürken sallanan atkının altından göze çarpmayı başarıyordu dövmesi. Hızlı adımlarla Azel'in karşısına geldi adam. Elini yumruk yapıp kalbinin üzerine getirdi. Azel sakin ve güçlü bir aura yayarak hafifçe kafasını eğdi.

Adam, Azel'in yanındaki yerini alınca okul müdürünün gözleri öğrencileri taradı hızlıca. En altmış yaşında vardı müdür. Nadir öğrencilerle birlikte bir şeyler yapardı. Geçmişte birinci derece sınıflarda ders verdiğini duymuştu Kian. Ama müdür olduktan sonra elini derslerden çekmiş okul yönetimine odaklanmıştı. Onun döneminde okul bütün krallıkta bile dahi sayılabilecek onlarca öğrenci çıkarmıştı.

Yaydığı baskı dolu aura öğrencilerin içine işliyordu. Konuşmak için ağzını açtığında bütün gözler ona odaklanmıştı. Konuya direk girmeyi tercih etti Azel. ''On dört yıldır sürdürdüğüm müdürlük görevini an itibariyle bırakmış bulunuyorum.'' dedi, bazı genç öğretmenler de dahil olmak üzere çoğunluğun yüzünü şaşkınlık kaplamıştı. Azel kulak tırmalamaya başlayan uğultuyu kesmek için elini kaldırdı. Avucunun içinden çıkan ruh gücü hızla büyük salonu kapladığında sessizlik yeniden sağlanmıştı. ''Sessiz olun.'' Azel'in gözleri konuşmaya başlamasından beri ilk defa şekil değiştirmişti. Kian içini tarif edilemez bir duygunun ele geçirdiğini hissetti. ''Ve yine an itibariyle Kuzey Yeli Yetimhane Okulu kapanmıştır. Öğrenciler akşama kadar okuldan ayrılmak zorundadır.''

Azel konuşması biter bitmez kürsüsünden inip büyük salondan çıkmayı tercih etmişti. Azel'in görevinden ayrılması büyük bir olaydı ama yüz yıldan daha uzun süredir varlığını sürdüren Kuzey Yeli Yetimhanesi'nin kapatılması inanılması güç bir şeydi.

Azel salonu terk eder etmez ruh gücü de onunla birlikte kaybolmuştu. Rahatlayan öğrenciler, hatta öğretmenler arasında başlayan uğultu ilk seferkinden kat ve kat daha şiddetliydi. Belki de salonda bulunanlar içinde en rahat olanı Kian'dı.

''Sen biliyordun değil mi?'' Alesia'nın naif sesi yanı başında parladı.

Kian yüzünü ona çevirdi. Garip bir yüz ifadesi vardı, korku ve endişe arasında gidip geliyordu. ''Evet.''
''Neden anlatmadın bize?''
''Anlatmak isterdim, Azel izin vermedi.''

Kian daha fazla konuşmak istemiyordu, arkadaşlarından bir şey saklamak sorunda kalmıştı.
''Nereye gidiyorsun.'' Alesia arkasından bağırdığında tepki vermemişti. ''Şimdi ne yapacağız?''
''...'' Kian konuşmamayı tercih etti tekrar. Zaten konuşacak bir şeyi de yoktu. Kian, ne yapabilirdi ki? Bir büyü ya da savaş okuluna gitmesi hayal dahi edilemezdi. Ayrıca krallıktaki simya okulları bir elin parmaklarını geçmiyordu. 'İkinci seviye bir simyacıyı alırlar mı ki?' dedi Kian kendi kendine. Ona seslenen arkadaşlarını duyamayacak kadar meşguldü kafası...

0 yorum :

Yorum Gönder