DD-Bölüm 19- Döngü!
//YN: Bölümü sonuna kadar atlamadan okumanız önerilir.
IY Kılıcını kalbine doğru sapladım. Çıkan sesi hepiniz iyi biliyorsunuz geçen bölümden...
Lakin tam öldürdüğüm için sevinçli iken bir şey daha doğrusu bir pençe kafamın hizalarına doğru hızlıca yükseldi...
İyice göz göze geldiğimizde ne olduğunu anlayabildim.
Bu... o or**punun koparmadığım diğer eli idi...
El ilk etapta hızlıca bir gözümün içine girdi. Görüşüm anında bulandı aynı zamanda kafama doğru gönderilen o bildirim işaretleri ile de kafam patlama noktasına geldi. Aynı anda işleyeceği bilgi miktarı uçmuştu.
Gözüme girdikten sonra birkaç kemik kırılma sesi geldi bundan sonrasını sadece hissedebiliyorum. Diğer görüşümde bulandı çünkü.
Sonrasında ise bir şey sanki benim için önemli olan ir mücevheri çalıyormuş gibi hissettim. Burada mücevher benim beynim oluyordu.
Acaba kalbine saplayamadım mı? IY kılıcını...
Pençeler hızlıca mücevherimin sağ lobunu parçaladı ve geçti...
Bunu yaptığı sırada ise vücudumun sol tarafı sanki adeta bitmiş gibi bir anda hareketsiz kaldı. Gerçi hareketsiz kalmasa bile ben hareket ettiremeyecektim.
Bildirim ekranları adeta fışkırırcasına geliyor. Yaptığım her hatayı her can inişini vs. vs...
Gözüm ile hala gulyabaniyi inceliyorum. Ne zaman ölmeyi düşünüyor acaba bu şerefsiz...
Geber artık!! Geber!!
Tek gözümün önüne son perdenin kapanış müziği eşliğinde karartmalar iniyordu. Bir saniye bir saniye yoksa ben... Burada ölecek miyim...
(Yazar?)
[Kuzenim yazmış kanka benimde haberim yoktu...]
(Hakkını helal et o zaman bir köle sahibi yapmadın beni ama yine de seni seviyorum)
[Bende seni seviyorum dostum helal olsun hakkım...]
(Dn: Burada yazar ipneliği işlemiş sevgili okuyucu )
Bedenim şuan kuş tüyü kadar hafif geliyor. Gözlerim karanlık... Demek ölüm böyle bir şey zombi olunca...
Keşke ölmeden bir adet kadın daha yiyebilseydim... (Dn: Derde bah ya aç aç yeminle aç ya )
Tat bombasını bir kez daha tatmış olmak kötü bir fikir değil...
Saçlarımın havada süzüldüğünü hissedebildim. Uçuyor muyum yoksa...
Hayır düşüyorum sanırım.
Kafamdan geri kalanları halıya zemine ve bir çok yere sıçrayacak tıpkı bir bir reçel gibi...
Çıkarmasının kolay olmayacağına garanti edebilirim...(Dn: dünyayı zombiler basmış millet götü kurtarma peşinde. Kendi ölüyo ama derde bak )
Hem çıkarmayı bırak sadece bir zombinin beynini yemek nasıl bir lezzet acaba?
Sonum bir gulyabani or**pu tarafından gelecekti öyle mi?
Zombi yaşantımın bu kadar hızlı yok olacağını bilmiyordum...
Bir saniye o ışık da ne öyle...
Ufak taze ve canlı bir ışık...
Adeta Vallhala'nın tahtında oturan odini görüyorum...
Masanızda bana da yer var mı acaba?
Işık geldiği gibi soluyor. Sanki karanlık düşmancıl birisini hissetmiş gibi bütün ışığı içine alıyor. Midesinde öğütüp tekrar karanlığa çeviriyor...
Karanlık...
Tıpkı kıskanç bir kadın gibi sürekli etrafımda dolanıyor sürekli beni onun ile kaplıyor...
Diğer kadınları uzak tutan yıllarımı verdiğim bir kadın gibi...
Karanlıkta çoğu şey siyah... ki bu normal bir şey sanırım.
Lakin biraz daha odaklanınca bütün gerçeğin sadece siyahtan ibaret olmadığını insan fark edebiliyor...
Bir gök kuşağı var aslında siyahın içinde de...
Kanın renginden oluşan kırmızı...
Metalin paslanmasından oluşan turuncu...
İltihabın renginden oluşan sarı...
Çürümüş yiyeceklerin geride bırakmış oldukları siyahımsı yeşil...
Göz yaşlarının yaşam bulduğu renk mavi...
Haykırışların, İhanetlerin ve gazabın yaşam bulduğu renk lacivert...
Çürüklerin eziklerin ve daha fazla katlanmaya mahkum olduğun acıların rengi mor...
Bir çok renk ben daha ne olmadan anlamları ile zihnimde yankılanıyordu. Sanki beni çağırıyor idi...
Siyah içerisinde aslında sadece renkler değil sesler kulağının içine adeta trompetin kulak tırmalayan lakin bir grup eşliğinde çalındığında içine huzur veren gürültüsü ile insan gülümsemek istiyordu...
Siyahın bu kadar harika bir şey olduğunu bilmezdim...
(Dn: Yazarı tanırım felsefeyi tutturamamış sonra kapris yapmış. Yoksa iyi çocukdur yani :D )
Gerçi uzayda aslında siyah değimi...
Seni bencil kadın!!
Demek sakladığın bütün her şey bunun içinde... bu sonsuzluğun çarklarının işlediği mahzenin içinde...
Aslında sormak istiyorum. Yorulmuyor musun hiç bunca şeyleri toplamak yormuyor mu seni hiç?
Siyah...
Renk olarak bile sayılmayan hırçın, sert, acımasız ve gaddar olarak kabul edilen tüm her şeyi içine çeken ve bir daha asla çıkarmayan...
Tıpkı Frodo'nun Sam i kurtarabilmek için pelerinini kullanması gibi...
Orada taşa dönüşen pelerin... Burada ise aydınlığa dönüşüyor. İçinde ki karanlığı ve karanlığın içine nefes alan hücrelere sahip birden fazla dokusu bulunan her canlı her cisim için... Kendisinden bir parça feda ediyor.
Kendisinden bir damla göz yaşı daha feda ediyor...
Aydınlık ise...
Daha fazla daha fazla diye bilmek ile meçhul...
Aydınlattığı her yer onun her şey onun!
Gizlilik diye bir kavram mevcut değil...
Her şey ona hizmet ediyor... Tıpkı benim köle istediğim gibi oda köle istiyor. Canlı veyahut cansız olmasını umursamıyor. Hayali kelepçelerini gördüğü her cisime her canlıya acımadan takıyor. Sonrasında ise ''Oyna'' diyor.
Ne oynamanı bile söylemiyor...
Sende başlıyorsun hayatının en büyük oyununu oynamaya...
Kimi zaman çok beğeniyor. Köleleri arasında seni bir adım öne çıkartıyor. Sana isim ve prestij vaat ediyor. Daha fazla oynamanı istiyor.
Sen peki?...
Kanıyorsun söylediği isime söylediği o yakışıklı yüzü ile vaat ettiği prestije!!
Başlıyorsun tekrar oynamaya
Ne oynadığını yine söylemiyor sana...
Oynuyorsun... oyunun kurallarını sen belirlediğini zannediyorsun mutlu oluyorsun. Verilen İsim ve Prestijden!!
Örnek alıyorsun onu oynarken onun gibi olmak istiyorsun. Onu geçmek ondan daha iyi oynadığını bağırmak istiyorsun...
Saatlerini, günlerini, aylarını ve yıllarını alıyor onu yenebilmek için yaptığın oyunlar...
Verilen isim ve prestij yetmiyor sana daha fazlasını istiyorsun daha fazla daha fazla!!
Tıpkı yediğim insanlar gibi!!
Daha fazla istiyorum diyorsun...
Lakin bu sefer sinirleniyor!! Kibrin onun kibrini biliyor ve sana saldırıyor...
Doğrudan değil ama sadece arka plandan...
Sahneye yeni bir kukla sokuyor... Tıpkı senin gibi...
Sinirleniyorsun kibrin seni kör ediyor. Nasıl oluyorda o seninle aynı isme ve prestije sahip olabiliyor!!
Bekliyor o yakışıklı suratında mükemmel gülüşü ile iki kuklanın bir birine saldırmasını.
Dans etmeye başlıyorsun senin ile aynı isme ve prestije sahip olan kukla ile...
Gülüyor kahkaha atıyor!!
Zevkleniyor...
Yenemeyeceğini anlıyorsun...
Çünkü o kukla senden daha iyi iplere daha iyi eklemlere ve daha iyi dengeye sahip!!
İsyan ediyorsun en başından beri ne için dans etmeni istediğini bile bilmediğin o aydınlığa!!
Yakışıklı yüzünde mükemmel hatlara sahip alnının tam ortasında...
Zincirlerinden çekiştiriyor.
Dans et!, Dans et! Diye kükrüyor sana!
Gözünden bir damla yaş yere doğru iniyor o bir damla yaş senin tüm her şeyini ifade ediyor...
Senden ayrıldığını koptuğunu yok olduğunu hissediyorsun.
Sanki o bölge ile olan kablolarını kesiyor birisi...
Kafa sallıyorsun ışığa, aydınlığa
Hoşuna gidiyor ışığın bu yapmış olduğun davranış.
Salıyor seni zincirlerini biraz gevşetiyor sahnede görmek istiyor sahip olduğun her şeyi!!
Bunu en iyi sen biliyorsun hırslanıyorsun, öfkeleniyorsun!!
Dansını en mükemmel haline getirmeye çabalıyorsun...
Bu sırada diğeri ise halen dans ediyor. Mutluluk ile neşe ile...
Zafer sarhoşu olduğu için gözü hiç bir şey görmüyor...
Ne seni... ne de ışığı...
İzlemeye devam ediyor ışık sizlerin bu kavgasını...
(Dn: Olm tatam ışığı sevmiyonda bu kadarda gidilmezki üstüne millet hiç bişey anlamadı beyler aslında bunun derdi sabahları annesinin perdeyi açması sabahın erken saatlerinden itibaren bunun odaya ışık vurduğu için düşman belledi ışığı )
Saatler günleri, günler haftaları, hatlar ise ayları kovalıyor bu acımasız savaşta...
Kukla halen mutlu...
Seni yendi ve senin prestijini ele geçirdi çünkü!!
İntikam istiyorsun. İntikam!!
Yıllarını sadece alacağın intikam için harcıyorsun.
Durmadan... durmadan dans ediyorsun!
Çok çalışan paslanmaz, Erken kalkan yol alır!! Diyerek kendini motive ediyorsun. Daha fazla başarı istiyorsun.
Arada başka düşmanların oluyor. Sahnede Işık fazla tek kalmanı istemiyor bu sahnede...
Getirdiği kuklaların hepsi eski seni ifade ediyor...
Hırs,intikam,açlık...
Hepsini daha önce yaşadığını fark ediyorsun...
Bu süre zarfında ise halen dans ediyorsun. Halen düşmanlarını dansın ile yeniyorsun. Gücüne güç katıyorsun.
Ezeli düşmanın karşına sürülüyor bu sefer...
Cilalı, eklemleri kuvvetli, dengesi mükemmel ve ipleri en iyi düzeyde...
Yukarıdan bakıyor sana!!
Neden?!?!
Çünkü sen sürekli dans ediyorsun sürekli rakiplerini yeniyorsun sürekli...
Hasar alıyorsun...
Kendine bir göz atıyorsun dans molasında...
Eklemlerinin bir çoğu kırılmış zar zor götürüyor seni...
Dengen eskisi gibi harika değil...
İplerin ise birbirine dolanmış bir saç kılı kadar inceliğe sahip neredeyse kopacak...
İyiyim ben bu dansı kazanabilirim diye kendini motive ediyorsun...
Motive ederken sana birisi dokunuyor arkandan...
Gözlerin hızlıca ona doğru kayıyor...
Ağlayan bir kadının yüzü senin ile buluşuyor...
Sana doğru kafasını eğiyor...
Elini yüzüne yaklaştırıyor. Çenenden kavrıyor.
Şaşırıyorsun bu nazik hareketlere...
Görmedin ki hiçbir zaman bu hareketleri...
Yüzünü omuzuna doğru ilerletiyor...
''Yaşlandın...'' diye tek bir kelime fısıldıyor. Sesi seni büyülüyor...
Çünkü uzun zaman önce damlatmış olduğun göz yaşındaki duyguları sana tekrar anımsatıyor. Sanki birileri o kabloları bağlıyor.
Vücudun da ilk kez başka duygular besliyorsun...
Hırs ve Kibir değil bu...
Nedir bu diye soruyorsun... Dansın başladığını belli eden zilin o muhteşem sesinde...
Gülümsüyor sana... gülümsemesinin ne için olduğunu bilmiyorsun...
''Aşk'' diyor o dudaklarından bir fısıltı ile...
Aşk diye sene mırıldanıyorsun. Sahneye doğru adımlarını atarken...
Kafan allak bullak aşk da ne ki?
Adımını atıyorsun sahneye...
İzleyiciler sana çiçekler fırlatıyor. Senin adını sayıklıyor sana hayranlıklarını belirtiyor.
Gururlanıyorsun... İçinde bir umut doluyor. Kazanacağını kendine tekrarlıyorsun.
Işık da seni izliyor. Tahtında kafasını bir eline yaslamış...
Selam veriyorsun ışığa... hafif bir sırıtma ile yakışıklı yüzü aydınlanıyor...
Gülümsemesi içini ısıtıyor.
Sonrasında başka bir huzurlu melodi çalıyor...
Karşına çıkan kişinin ezeli düşmanın olduğunu görüyorsun...
Onun mükemmelliği... seni sadece hayran olmaya itekliyor...
Dans etmeye başlıyorsun.
Karşındaki ezeli rakibinde dans ediyor.
Bire bir seni taklit ediyor. Bir çok hareket yapıyorsunuz...
Senden daha mükemmel yapıyor...
Hayatın boyunca geliştirdiğin hareketler bir anlam ifade etmiyor...
Sonra bir hareket geliyor aklına...
Düşünmeye fırsatın yok!!
Hemen uyguluyorsun...
Tıpkı Aşil'in Prensesi kurtarırken yapmış olduğu gibi...
Bunu yaparsan kazananın sen olacağını biliyorsun...
Hareketi yapmaya koyuluyorsun...
Sonuçlarının ne olacağı umurunda değil sadece kazanmayı hedefliyorsun...
Ayak bileğin kopuyor...
Tek ayağın ile o harekete devam ediyorsun...
Geride kalan ayağın senin için bir anlam ifade etmiyor...
Şaşırıyor ezeli rakibin...
Hayranlık ile dansının hızını düşürüp seni izliyor...
Çoktan kazandığını biliyorsun...
Lakin bunu yaparken kaybettiklerin hiç umurunda değil...
Sahi? Geride ne kaldı ki?
Sadece bir gövde ve bir baş...
Kazandığın yerin içinde kaybediyorsun...
Işık sana hüzünlü bir bakış atıyor...
Tek bir kelime dudaklarından aşağı sürükleniyor...
Bütün bilincin ile dudaklarını okumayı hedefliyorsun...
''İyi değilsin'' diyor sadece...
Şaşırıyorsun neye göre iyi değilsin ki?
Sen bu dövüşü kazanan kişi değil misin?
Bütün hayatın boyunca bu sahne için dans etmedin mi?
Şuan da ki bulunduğun konuma ulaşabilmek için...
Neleri feda ettin?!
Sinirleniyorsun, Lanetler okuyorsun ışığa
Gözlerin kararıyor...
İşinin bittiğini biliyorsun...
Gözlerinin karardığı yerde bir gökkuşağı seni karşılıyor...
Kanın renginden oluşan kırmızı...
Metalin paslanmasından oluşan turuncu...
İltihabın renginden oluşan sarı...
Çürümüş yiyeceklerin geride bırakmış oldukları siyahımsı yeşil...
Göz yaşlarının yaşam bulduğu renk mavi...
Haykırışların, İhanetlerin ve gazabın yaşam bulduğu renk lacivert...
Büyüleniyorsun adeta bu gökkuşağından karanlığın en iyi şey olduğunu düşünmeye başlıyorsun...
Bir kadın geliyor gözlerinin önüne..
Bir damla göz yaşı düşüyor alnının ortasına...
''Benimle gel...'' diyor...
''Aşığın seni harika hissettirecek...'' diyor...
Elini tutuyorsun kalkıyorsun olduğu yerden...
Kafanda bir soru bütün bunlar ne için?
O an gözlerine bir şey takılıyor...
Işık!!
İşte o an fark ediyorsun...
Işığında boğazında bir tasma olduğunu...
Tasma parlak değil tam tersi...!!
Soğuk,mat...
Ölümü anlatan bütün renkler o an orada tasmada görünüyor...
İşte o zaman anlıyorsun kimsenin mutlak iyi veyahut mutlak kötü olmadığını...
Aydınlık bile... Bağımsız değil...
İtiyorsun karanlığı ellerinden kurtulmak için...
*Tınn*
[[Ölümü red ettiniz]]
[[Seviye atladınız!! Güncel seviye 6!]]
[[Seviye atladınız!! Güncel seviye 7!]]
[[Seviye atladınız!! Güncel seviye 8!]]
[[Seviye atladınız!! Güncel seviye 9!]]
[[Seviye atladınız!! Güncel seviye 10!]]
[[Evrim mümkün!! Kabul ediyormusunuz? Evet/Hayır]]
[[Evrim kabul edildi...]]
[[Yeni ırkınız: Gulyabani!]]
[[ Debuff özelliği kaldırıldı!!]]
[[Güneşin korkusu! Adlı yeteneği elde ettiniz]]
[[Temel yetenekleriniz seviye atladı]]
[[Koku duyunuz yerini ısı algısına bıraktı]]
[[ Yok edilen vücut uzuvlarınız yenileniyor... ]]
Diye bildirimler kafamın etini yiyiyordu...!!
(DN: Burada ise yazarımız beyin ***ıklaması denen şeyi hepimize yaşattı ve benden bir p-up daha almaya hak kazandı. Bu başarı için kendisine çok tşk ediyorum/geçebilirim de belli olmaz :D )
(Dn: Bi notum daha var biliyorum ki arada atladığınız okumadığınız bölümler olduğunu biliyorum dönün ve oraları okuyun yazar yazmak için o kadar uğraşmış yani... okuyan olursa bana haber versin ben okumadımda :D önemli bi yer varsa anlatsın bağa :D )
(Dn: Dönüp o okumadığınız bölümü okudunuz mu ?. Okumadıysanız arada sakladığım ince yorumu kaçırmışsınız demektir dönün ve o felsefenin içinde notumu bulun sonra bana sövebilirsiniz )
0 yorum :
Yorum Gönder